Dünya Doğayı Koruma Vakfı'nın (WWF) iki yılda bir yayınladığı "2024 Yaşayan Gezegen Raporu"na göre, 1970-2020 döneminde izlenen yaban hayatı popülasyonlarındaki gerileme nedeniyle gezegenin bazı bölgeleri doğa kaybı ve iklim değişikliğinin birleşiminden kaynaklanan ve insanlık için ciddi tehditler oluşturan riskli bir dönüm noktasına yaklaştı. Rapora göre, habitat kaybı ve bozulmasıyla aşırı hasat, dünya çapındaki yaban hayatı nüfusuna yönelik ciddi tehditler oluşturuyor.
Londra Zooloji Derneği tarafından rapor kapsamında oluşturulan Yaşayan Gezegen Endeksi'nde son 50 yılda izlenen 5 bin 495 türde yaklaşık 35 bin omurgalı popülasyonu içinde en keskin düşüş yüzde 85 ile tatlı su nüfusunda görüldü. Bunu yüzde 69 ile kara, yüzde 56 ile deniz popülasyonları izledi. Bölge bazında ise yaban hayati popülasyonunda en sert düşüş yüzde 95 ile Latin Amerika ve Karayipler'de görüldü. Bu oran Afrika'da yüzde 76, Asya Pasifik'te yüzde 60, Kuzey Amerika'da yüzde 39 ve Orta Asya'da yüzde 35 oldu.
ACİL UYARI
Rapora göre, habitat kaybı ve bozulmasıyla aşırı hasat, dünya çapındaki yaban hayatı nüfusuna yönelik ciddi tehditler oluştururken, bu tehditler arasında istilacı türler, hastalıklar ve iklim değişikliği de yer alıyor. Yaban hayatı nüfusundaki önemli düşüşler, çevrenin sağlığı ve direncini olumsuz etkilemesinin yanı sıra doğayı felaket niteliğindeki dönüm noktalarına yaklaştırıyor. Kuzey Afrika çam ormanlarının yok olması, Amazon yağmur ormanlarının tahribi ve mercan resiflerinin toplu ölümü gibi bölgesel dönüm noktaları, gezegen için şok etkisi yaratma riskini barındırırken, gıda güvenliği, geçim kaynakları ve ekonomileri de olumsuz yönde etkileyebilir.
WWF Baş Bilim İnsanı Rebecca Shaw, rapora ilişkin değerlendirmesinde, yaban hayatı popülasyonlarındaki keskin düşüşün açık ve acil bir uyarı olduğunu belirterek, "Doğa tehlikeye girdiğinde, iklim değişikliğine karşı daha savunmasız hale geliyor, tehlikeli ve geri dönülmez bölgesel dönüm noktalarına daha da yaklaşıyor. Bu durum, dünyanın çok fazla yerinde gerçekleştiğinde soluduğumuz havayı, içtiğimiz suyu ve yediğimiz yiyeceği tehdit ediyor" dedi.
WWF Küresel Direktörü Dr. Kirsten Schuijt, raporu şu sözlerle değerlendirdi: “Doğa alarm veriyor. Birbiriyle bağlantılı olan doğa ve iklim krizleri, yaban hayatı ve ekosistemleri son sınırlarına kadar zorlarken, tehlikeli eşik noktaları dünyanın yaşam destek sistemlerini ve toplumların istikrarını tehdit ediyor. Amazon yağmur ormanları ve mercan resifleri gibi son derece kıymetli ekosistemleri kaybetmenin yol açacağı feci sonuçlar, dünyanın her yerinde insanları ve doğayı etkileyebilecek nitelikte.” WF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Doğa Koruma Direktörü Güner Ergün de “Şimdi harekete geçersek yaşayan gezegenimizi eski haline getirebiliriz! Doğa, iklim ve sürdürülebilir kalkınmaya ilişkin küresel hedeflere ulaşmak için cesur bir liderliğe; hükümetler, işletmeler ve toplumun tamamından gelecek büyük bir kolektif çabaya ihtiyacımız var" dedi.
KİRLİLİKTEN TÜRKİYE DE NASİBİNİ ALDI
Türkiye, sulak alan çeşitliliği ve geniş ölçeğiyle, özellikle göçmen kuş türlerine ev sahipliği yapması bakımından bulunduğu coğrafyanın en önemli ülkelerinden biri. Ancak aşırı kullanım, kirlilik ve plansız yapılaşma gibi tehditler, iklim değişikliğinin de etkisiyle sulak alanlarda su kaybı ve dönemsel kurumalara neden oluyor.
Kentsel, sanayi ve tarımsal kaynaklı kirlilik, sucul türlerin sağlığını olumsuz etkiliyor. Bu baskılar, tehlike altındaki Avrupa yılan balığı gibi türleri de ciddi şekilde tehdit ediyor. Türkiye'nin içinde bulunduğu ve biyolojik çeşitlilik açısından dünyanın değerli coğrafyalarından biri olan Akdeniz Havzası'nda 2021 yılından bu yana meydana gelen mega yangınlar karakulak, Marmaris kara semenderi vd koruma öncelikli türler açısından büyük tehdit oluşturuyor. Kıyı alanlarında artan iyi planlanmamış yapılaşma ve diğer aşırı kullanımlar nedeniyle deniz kaplumbağası yuvalama kumsallarının yüzde 60'dan fazla bölümünde iyileştirme çalışmalarına ihtiyaç var.