İç savaş, yüzeysel düzeyde Kızıllar ve Beyazlardan oluşan iki taraf arasında yaşanan bir mücadeleydi. Kızılların ve Beyazların kampanyaları, birbirleriyle bu gerçekliğin altını çizecek biçimde etkileşime girdiler. Kızılların kendilerine uzun vadede zafer getirmesi mutlak bazı önemli stratejik avantajlara sahiptiler. Nüfusun çoğunun ve silah fabrikalarının başlıca sanayi kasabalarının yer aldığı Rusya’nın stratejik merkezinde üsleri vardı. Beyazlardan çok daha kolay hareket edebiliyorlardı. Oysa Beyazlar, eski imparatorluğun oldukça dağınık bir nüfusa ve kıt sanayi kaynaklarına sahip uç bölgelerinde konumlanmışlardı. Yine de Beyazlar çok daha tecrübeli subaylara sahip olmanın ve Birinci Dünya Savaşı müttefiklerinden yardım almanın avantajlarına sahiptiler.
Rejimin iktidarının ilk bir iki yılında Beyazlara ve yabancı işgalcilere karşı verilen savaşın en kötü hali sona erdikten sonra işçilerin hareketi çok daha uyumlu bir hal aldı. 1920-21 yılı kışı, Komünistlerin ticaret politikasının ve köylü isyanlarının yiyecek malzemelerini açlık düzeyinde azaltmasının sonucu olarak çok daha sert geçti. Fabrikalar hammadde ve yedek parça yokluğundan kapanmaya başladı. Şubat 1921’de Petrograd, Moskova ve birçok taşra kasabasında işçiler fabrikaların kapanmasını ve zaten çok az miktarda olan yiyecek oranında kesintiye gidilmesini protesto ettiler. İç savaş, Sovyet toplumu üzerinde uzun süreli etkiler bıraktı. Devrimin başlattığı eski toplumu yıkma işini tamamladı; böylece eski rejimden hiçbir kurum ve sosyal sınıf kalmadı. Yeni toplumun kuralları toplum üzerinde baskı kurabilecek herhangi bir güç tarafından yeniden yaratılabilirdi. Bu güç, iç savaş boyunca önemli ölçüde değişime uğrayan Komünist Parti’ydi. O, işçilerin, askerlerin ve köylülerin görüşlerine açık, sürekli tartışmalar yapan muhalif entelektüellerin bir parçası olmaktan çıkmış, bir iktidar partisi haline gelmişti.