Eskiden yaz, yaz gibi; kış da kış gibi yaşanırdı. İlkbaharın gelişiyle doğa uyanır, sonbaharda yapraklar dökülürdü. Şimdi ise mevsimler sanki birbirine karışmış durumda. Kışın ortasında bahar havası, yazın ortasında dolu yağışı görmek artık şaşırtıcı değil. Peki, bunun sebebi ne?
İklim değişikliği artık bilimsel bir gerçek. Küresel ısınmanın etkileri tüm dünyada hissediliyor. Sanayi devriminden bu yana artan karbon salınımı, doğanın dengesini bozdu. Ormanların yok edilmesi, fosil yakıtların aşırı kullanımı ve bilinçsiz tüketim alışkanlıkları mevsimleri bile etkiledi. Bugün yaşadığımız ani sıcaklık değişimleri, beklenmeyen yağışlar ve doğal afetler bunun en büyük kanıtı.
Tarım, mevsimlerin değişmesinden en çok etkilenen sektörlerden biri. Eskiden belirli aylarda ekilen ürünler, artık değişen hava şartlarına uyum sağlamak zorunda. Çiftçiler ne zaman ekim yapacaklarını kestiremiyor. Bir yıl kuraklık yaşanırken, ertesi yıl aşırı yağış tarımı tehdit ediyor. Bu da gıda üretimini doğrudan etkiliyor ve fiyatların yükselmesine neden oluyor.
İnsan sağlığı da bu değişimlerden nasibini alıyor. Mevsimsel hastalıklar artık belli dönemlere sıkışmış değil. Baharda grip olmak, kışın alerjiyle boğuşmak olağan hale geldi. Ayrıca sıcaklıkların aniden yükselip düşmesi, bağışıklık sistemimizi zayıflatıyor.
Peki, bu gidişatı durdurmak mümkün mü? Elbette! Doğaya verdiğimiz zararı azaltarak mevsimlerin eski dengesine kavuşmasını sağlayabiliriz. Daha az fosil yakıt kullanmak, geri dönüşümü teşvik etmek, ağaç dikmek ve enerji tasarrufuna önem vermek bu süreci yavaşlatabilir. Unutmamalıyız ki doğa, bizim ona nasıl davrandığımızın aynasını tutar.
Mevsimlerin değişen yüzü bize doğanın verdiği bir uyarıdır. Eğer bu çağrıya kulak vermezsek, gelecekte çok daha büyük sorunlarla karşılaşabiliriz. Bu yüzden, harekete geçmek için hâlâ vaktimiz varken bilinçlenmeli ve doğaya sahip çıkmalıyız. Çünkü doğa bizim evimiz, mevsimler ise onun ritmidir.