Hayatın koşuşturması, çoğu zaman bizleri adeta bir rüzgar gibi savurur, zamanın içinde kaybolmamıza sebep olur. İnsanoğlu, kendini çoğu zaman kontrol etmek ve hayatına şekil vermek zorunda hisseder. Ancak, acaba her şeyi kontrol etmek zorunda mıyız? Bazen akışına bırakmak, hayatın ritmiyle uyum sağlamak daha huzurlu ve tatmin edici bir yol olabilir mi?
Kontrol etmek, insanların genellikle güvenli hissetmek amacıyla yaptığı bir davranıştır. Hayatın getirdiklerine karşı bir kalkan görevi görebilir; ancak bu yaklaşım, insanı zamanla yorabilir, bitap düşürebilir. Hayatı sürekli kontrol altında tutma çabası, bizi aslında hayattan koparır. Detaylarla uğraşırken büyük resmi gözden kaçırabiliriz. Belki de yaşamın bize anlatmaya çalıştığı şeyleri görmek için bazen durmamız, anı hissetmemiz gerekir.
Özellikle günlük hayatın yoğun temposunda, işler yetiştirme baskısı, hedefler, beklentiler derken, “şimdi”yi kaçırdığımız çok olur. Halbuki anı yaşamak, kendi akışında ilerleyen hayatın ritmine uyum sağlamak, insanın özüne daha yakın olmasını sağlayabilir. Bunu yapabilmek için cesaret gerekir; çünkü belirsizliğe açılmak, alışılmışın dışına çıkmak ürkütücüdür. Ancak, hayatın bizim planladığımızdan daha karmaşık ve tahmin edilemez olduğunu kabul ettiğimizde, o belirsizliğe teslim olmayı öğreniriz.
Akışına bırakmak, her şeyin iyi gideceğine dair bir naiflik değildir. Elbette ki plan yapmak, hedefler koymak önemlidir. Fakat hayatın getirdiklerine karşı esnek kalabilmek, beklenmedik durumlarda sakin kalmak, aslında bir olgunluk göstergesidir. Sadece pozitif durumları değil, zorlayıcı durumları da bu akışın bir parçası olarak görmek, insanın ruhunu özgürleştirir.
Bu yaklaşım belki de en çok doğada gözlenebilir. Bir dereyi düşünün; engellerle karşılaştığında yolunu değiştirir, taşların arasından süzülüp yoluna devam eder. Akışına bırakmak, tıpkı bu dere gibi, engelleri kabullenip onların etrafından dolanarak hayata devam etmeyi öğrenmektir. Bu şekilde, akışında giden bir yaşam, sadece hafiflik getirmekle kalmaz, aynı zamanda içsel huzuru da mümkün kılar.
Günümüzde birçok insan bu doğal akışı unutarak, hızla ve sürekli bir şeyler elde etme yarışına katılıyor. Belki de biraz yavaşlamalı, kendimize, sevdiklerimize ve hayatın küçük anlarına daha çok değer vermeliyiz. Böylece, hayatın her ânında gerçekten yaşadığımızı, tattığımızı, var olduğumuzu hissedebiliriz.
hayatın ritmine uyum sağlamak, her şeyin daha anlamlı ve doyurucu bir hale gelmesine vesile olur. Akışına bırakmak, kendimizi daha yakından tanımamızı, hayattan aldığımız tadı artırmamızı sağlar. Kendimize, çevremize ve dünyaya karşı daha anlayışlı, daha sabırlı, daha huzurlu olabiliriz. Bu da bizleri, kontrol etmeye çalışmaktan yorulmuş ruhlarımızı nihayet bir nebze olsun dinlendirebilir.
Belki de, hayatta aradığımız şey tam da bu rahatlıkta saklıdır.