İstanbul’ u ayrı bir yere koyarsak 100 yıllık Cumhuriyetin dünyaya açılan iki penceresinden biri Mersin…
Batı Anadolu hinterlandını Ege ile buluşturan İzmir’ in sınırlı rolüne karşı, Trans Kafkasya’dan İran, Irak’ ı da içine alan ve tüm Anadolu’ nun Akdeniz üzerinden dünya ile olan bağlantısını sağlayan en önemli kent özelliğine 150 yıl içinde ulaşan bir kent…
Atatürk’ ün çok uzakları gören Vizyoner bakışla tam yüz yıl önce ve Cumhuriyet’ in kuruluş arifesinde 17 Mart 1923 günü o veciz sözlerle tanımladığı ve sadece emanet etmekle kalmayıp uyarma gereği de duyduğu;
“Mersinliler memleketiniz Türkiye’nin çok önemli bir noktasında bulunuyor bütün dünya ile önemli bir bağlantı ve ticaret noktası olan şehrinize, Mersinliler Mersininize sahip çıkınız…” çerçevesini çizip, yöneleceği hedefleri belirlediği, yıkılmış İmparatorluğun enkazı üzerinde boy veren genç Mersin…
Tek tük sazlıklardan oluşan bir balıkçı köyünün yerine Anadolu’ yu denizle buluşturan 2 bin nüfuslu kasaba hüviyetine büründüğü günden itibaren dünyanın ilgisini çeken kentten söz ediyoruz…
Öyle olmasa İstanbul, İzmir gibi köklü ve kadim iki şehirle kıyaslanmayacak kadar bâkir bir liman kenti 1886’ da Ticaret ve Sanayi Odası’ na sahip olur muydu?
Dünya 19. Asır perdesini kapatmaya hazırlanırken 1893’ te Fransa, İngiltere, Rusya, İtalya, Amerika Birleşik Devletleri, Hollanda, İspanya, Portekiz, Avusturya, Lübnan, Norveç, Danimarka gibi 12 ülke konsolosluğuna kapılarını açmakla kalmayıp, dünyanın sayılı bankalarının şube açma yarışına girdiği bir kent daha yola çıkmaya hazırlanırken ilgi odağı olmaya adaydır…
Evet, genç Mersin doğu Akdeniz’ in en önemli noktasında yoktan var ettiği limanıyla genç Türkiye Cumhuriyeti’ nin dünyayla buluşturur ve Mersin’ in 150 yıllık yolculuğu temelde bir limanın öyküsüdür ama o limanın dinamizmiyle Çukurova’ nın bereketli toprakları buluştuğunda çok daha büyük bir atılımı gerçekleştirecektir ilk günden itibaren…
Mersin-Adana tren hattı, Anadolu’ da ilk elektrik santrali, fabrikalarda işlenen pamuğu iskelelere taşıyan ilk dekovil hattı, Mavromati ve Bodosaki’ nin kurduğu un, yağ, sabun, çırçır fabrikalarıyla başlayan ve sonraları sanayideki gelişmelere paralel biçimde ülkenin en büyük dokuma tesislerinin yer aldığı Çukurova havzasının lokomotifi…
İki dünya savaşında ülkenin ihtiyaç duyduğu ürünlerin tedarik merkezi olmakla kalmaz, yeniden barışın egemen olduğu dönemden başlayarak dış ticaret ivmesinin etkisiyle sadece Anadolu’ nun değil yakın coğrafyanın pamuğa dayalı iplikten tekstile uzanan tüm sanayileşme sürecinin içinde yer alır…
Tarsus merkezli Çukurova grubunun Mersin’ de İş Bankası uhdesinde olan tesisleri devralmasıyla kentin ekonomik, sosyal ve kültürel hayatını derinden etkileyen bir yükseliş dönemi başlayacaktır.
1950’ de iktidarın değişmesiyle 50 yıldır sürüncemede bırakılan liman inşasının başlaması 9 yıl gibi çok kısa bir dönemde tamamlanarak hizmete girmesi kentin yeniden cazibe merkezi haline gelmesini sağlar.
Liman ile birlikte Toprak Mahsulleri Ofisi’ nin ülkenin en büyük depolama alanını liman içinde kurması yanında aynı dönemde yabancı sermaye eliyle yine liman çevresinde Ataş Rafineri’ sinin 5 yıl gibi çok hızlı biçimde tamamlanıp üretime geçmesi de Mersin’ in ekonomik açıdan yükselişini hızlandırır..
O kadar ki; TMO’ nun hububat depolama silolarının tamamlanması ardından büyük kapasiteli un fabrikaları boy göstermeye başlar…
1960’ lara kadar Çukurova Sanayi işletmeleri dışında büyük istihdam sağlayan tesis yokken limanın hizmet vermeye başlaması ardından 100 kişinin üzerinde istihdam sağlayan Akdeniz Gübre Sanayi (1968), Soda Sanayi (1969), Plassa Plastik Sanayi (1969), Çimsa (1972), Çupasan Plastik (1972), Anadolu Cam (1973), Çimsataş Çukurova İnşaat Makinaları (1978) faaliyete geçer.
KOBİ olmanın ötesinde oldukça komplike üretim gerektiren tesisler aynı zamanda yan sanayilerini de doğurur zaman içinde…
Örneğin Plassa ve Çupasan ile başlayan dönemde yaş meyve sebze üretimini hızlandıran sera örtüleri ve narenciyede plastik kasaların kullanılmasının önü açılır, böylece bu alanlarda pek çok orta ve büyük tesis boy gösterir…
Yine liman sayesinde narenciye ihracatının gelişmesi üretimin patlamasına ve dünya standartlarında ürün işleme zorunluluğu ülkenin en büyük narenciye işleme/paketleme tesislerinin kurulmasına yol açar..
1960’ ların başında 60 bin ton narenciye üreten Türkiye zaman içinde 600 bin tonlara çıkarken üretici kooperatifleri yanında iş insanlarının ortak girişimleriyle Mersin’ de bir bölümü meyveden başlayarak ambalajlı meyve suyu üreten TÜDAŞ gibi entegre tesisler ortaya çıkar.
Sadece meyve sebze değil, 1900’ ların başından itibaren Mersin Anadolu’ da üretilen hububat bakliyat ve yağlı tohum gibi ürünlerin değerlendirilerek dünyaya ihraç edildiği bir üstür…
Ancak 1970’ lerin başına kadar özellikle ülkenin bakliyatı olduğu gibi Lübnan’ a ihraç edilmekte ve orada eleme, boylama gibi işlemlerden geçirilerek paketlenip dünyaya satılmaktadır…
Özellikle Lübnan’ da baş gösteren istikrarsızlık ve ardından gelen iç savaş Mersin’ in önüne tarihi fırsatlar çıkarır…
Kısa zamanda bir biri peşi sıra kurulan tesislerle Mersin dünyanın en önemli bakliyat merkezlerinden biri haline gelir…
Bugün milyonlarca ton bakliyat yanında bulgur, makarna üretimiyle Mersin bu alandaki sanayileşmede çığır açan bir marka kent görünümündedir…
Özellikle ürün işleme, paketleme yanında bu işleve sahip tesislerin geliştirilmesi, dünyadaki en gelişmiş teknolojilerin uygulanmasında Mersin’ de faaliyet gösteren firmaların, bugün Kanada’ dan Avustralya’ ya, Türki Cumhuriyetlerden Afrika ülkelerine dünyanın dört bucağına tesis kurmalarının önünü açmış bulunuyor…
Ortadoğu ve Afrika’ da ortaya çıkan her çatışmanın, masum insanların hayatta kalmasını sağlayacak gıdaya erişimini güçleştirdiği her durumda Mersin’ de faaliyet gösteren firmalar devreye girmekte ve başta Birleşmiş Milletler olmak üzere tüm yardım kuruluşlarının yöneldikleri tek tedarik merkezi Mersin olmaktadır…
İstanbul Sanayi Odasının her yıl yayınlanan en büyük sanayi kuruluşları sıralamasında yer alan Mersin merkezli ve başka ilde olsa da tesisleri itibariyle Mersin’ de faaliyet gösteren şirketlerin büyük bölümünün bakliyat, un, makarna vb. üretim tesislerine ve depolama kapasitesine sahip olmaları bu alanda Mersin’ i sadece bölgenin değil dünyanın en önemli üslerinden biri haline getirmiştir..
Türkiye İhracatçılar Meclisi’ nin en büyük 1000 ihracatçı sıralamasına Mersin’ den giren şirketlerin büyük bölümünün de yine gıda sektöründe faaliyet gösterenlerden oluşması da aynı dinamiklerin sonucudur.
Mersin bakliyat ile başlayan üretim ve ihracat yelpazesine her yıl yeni ürünler katarak ve portföyü zenginleştirerek emin adımlarla geleceğe yürüyor.
Ham madde anlamında alternatif pek çok ülkeden ithalat yaparak, üretimde ortaya çıkabilecek dar boğazları aşan, kendini yenileme, pazarlarını genişletme anlamında büyük performans gösteren yeni nesil sanayi olarak ta tanımlanabilecek gıda sektörünün son dönemde yıldızı parlayan markalarının tümünün üretim üssü olarak Mersin’ i seçmeleri tesadüf değil…
Cumhuriyetin yüz yıllık sürecinin Mersin sanayileşmesine yansımaları dendiğinde ağır sanayiden katma değeri yüksek ve ihracata dayalı bu farklı üretim tarzına evrilmesi çok ilginç bir deneyim olarak karşımıza çıkıyor..
Daha alınacak epeyi yol, gidilecek pek çok ülke ve pazar olduğu gerçeği yanında dünyaya açık yeni jenerasyonun katacağı heyecanla yeni ivmeler kazanacak Mersin’ in yükselen trendini izlemek bile umutları yeşertiyor…