Narenciyenin bugün olduğu gibi yerlerde süründüğü 2006' da, yeni pazarlar bulunması, iç pazarda tüketimin arttırılması amacıyla 'Narenciye Tanıtım Grubu' önerisi ortaya atılmış, ihracatçı ve üreticiden kesilecek paralarla bir fon oluşturulması ve fona aktarılacak kaynaklarla narenciyenin 'kurtarılacağı' hayalleri kurulmuştu.

30 Ekim 2006' da kaleme aldığım makalede bu tür çalışmaların kaynak israfı dışında işe yaramayacağını, sorunun çok daha karmaşık olduğunu anlatmaya çalışmıştım.

Aradan geçen yıllara baktığımızda Tanıtım Grubu' nun narenciyeyi kurtarmak şöyle dursun, sorunların aşılmasında en küçük bir yararı olmadığı ortaya çıktı ve 10-12 yıllık beyhude çabaların ardından tıpkı Fındık Tanıtım Grubu gibi nostaljik anılar arasındaki yerini aldı ve NTG ‘miadını doldurup dağıtıldı…

Narenciye İhracatçıları Birliği kaynaklarından beslenen NTG bütçesinin nasıl çarçur edildiğini göstermesi bakımından tarihe geçecek bir tanıtım filmi öyküsünü de anımsatmamda yarar var:

Yıl 2012: NTG anlaştığı Reklam Ajansı’ na bir dönem izlenme rekorları kıran ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisi ekibinin yer aldığı reklam filmini sipariş eder.

Narenciye tanıtım filmi Muhteşem Yüzyıl dizisine şöyle eklemlenmiştir:

Halit Ergenç’in oynadığı Kanuni Sultan Süleyman haremdedir, önündeki cariyeler ellerinde narenciye dolu tepsilerle sultana sunum yaparlar. Sultan narenciyelere övgü dolu sözler sarf eder. Hürrem de Kanuni’ nin sözlerini kapı arkasından duyar ve Kanuni’ nin övgü dolu sözleri cariye kızlara söylediğini düşünüp kızgın bir şekilde haremin kapısından içeri dalar. Kanuni, hiddetle giren Hürrem’i görünce yanına çağırıp narenciyelerden yemesini ister.

Montajı tamamlanan filmin Rusya, Ukrayna ve Balkan ülkeleri olmak üzere aynı anda gösterime sokulması hazırlıkları sürerken, Erdoğan 25 Kasım 2012’ de o ünlü ’ “Kanuni’nin 30 yılı at üstünde geçmiştir. Ben o dizinin yönetmenlerini de televizyon sahiplerini de kınıyorum” çıkışını yapar. Rivayet odur ki, dönemin Ekonomi Bakanı ve Mersin MV Çağlayan filmin yayınlanmaması hususunda İhracatçılar Birliğini, Birlik te dünya para ödediği Ajansı uyarır..

Aralık başında yayınlanıp narenciyenin kaderini değiştirmesi umut edilen üstelik parası ödenmiş film böylece arşive kaldırılır..

Ekim 2006’ da yayınlanan makalemde temele inmeyen, uzun vadeli üretim planları yapmayan anlayışla narenciyenin tanıtım fantezileriyle kurtarılamayacağını, sorunların artarak süreceğini ön görmüştüm..

Yıllardır iki yakası bir araya gelmeyen sektör ve özellikle de sürekli kan kaybederek can çekişme noktasındaki üretici çıkış yolu ararken, makaleyi özetleyerek te olsa yayınlamanın bir nebze yararı olur diye düşündüm…

İşte “ FTG’ den Narenciye tanıtım grubuna..” başlıklı o makalem:

(…) Geçtiğimiz sezon narenciye üreticisinin düştüğü zor koşullar ister istemez çözüm arayışlarını gündeme getirdi..

Hükümet ihracata verdiği teşvik miktarlarını revize etmek zorunda kaldı..

Ve daha da önemlisi Cumhuriyet tarihinde ilk kez TBMM, Milletvekillerinden oluşan bir araştırma komisyonu kurulmasını kabul etti..

Komisyon görevini savsaklamadı.. Ciddiyetle tüm üretim bölgelerinde konu hakkında söyleyecek sözü olan herkesin eteğindeki taşı döktüğü toplantılar düzenledi..

Bunların dışında da, özellikle limon üreticilerinin sıkıntılarının ön plana çıktığı Mersin’de üç beş sempozyum düzenlenerek, sorunlar tartışıldı..

Dar boğazın aşılmasına yardımcı olacak öneriler masaya yatırıldı ve bir yılı aşkın çalışmalardan geriye yeni ve somut tek bir öneri kaldı: “NARENCİYE TANITIM GRUBUNUN OLUŞTURULMASI”

Grubun oluşturulması ve ondan da önemlisi başarılı olmasının ilk koşulu narenciyeden etkilenen tüm il ve ilçelerde yer alan kesimlerin bir araya gelmesi..

Sonuçta Mersin’in, Adana’ nın veya Antalya’nın bu sektörde yaşadığı sıkıntılar birbirinden farklı değil..

Aslında ‘Narenciye tanıtım grubu’ kurulması düşüncesi yeni bir buluş değil, ilham kaynağı ‘Fındık tanıtım grubu’ projesi…

Fındık ve narenciyenin özellikleri, ekonomik önemleri farklı olsa da temel sıkıntıları aynı: Üretim fazlalığı var ve bunu eritecek yeterli pazar yok…

Seçmeni küstürmek istemeyen Hükümetler; açık ve gizli desteklerle, taban fiyat uygulamalarıyla yıllarca fındığın resmi yarı resmi kuruluşlarca (FİSKOBİRLİK) alınmasını sağladılar..

Sıkıntılar içinden çıkılmaz hale gelince 1996 yılında Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Fındık İhracatçı Birlikleri bir araya geldi, çözüm konusunda Fındık Tanıtım Grubunun kurulması kararlaştırıldı.

FTG adını alan grup 1998’ de faaliyete geçti..

Türkiye’den ihraç edilen tüm fındık bedeli üzerinden 1997’ den itibaren binde 5 oranında bir para kesilerek söz konusu grubun bütçesi oluşturuldu…

Her yıl fındıktan sağlanan ortalama 1 milyar doların, 5 milyon doları FTG’ ye aktarıldı..

FTG, bu kaynakla, her yıl elde kalan 100/200 bin ton fındığa yeni pazarlar yaratılmasına çalışacaktı..

Yaşlanan ve artmayan nüfus nedeniyle talep kıpırdaması bir yana, İspanya ve İtalya’ nın üretimlerini geliştirmeye odaklandığı Avrupa pazarında umut yoktu…

Yeterince tüketmeyen Türkiye iç pazarı yanında hedef ülkeler belirlenip, o pazarlara özgü çalışmalara ağırlık verildi..

1998 de ABD, 2000 yılında Japonya, 2001’ de Çin, 2005 yılında Hindistan…

Türkiye’de “AGANİGİ” olarak anımsanan reklam çalışması ile iç pazardaki tüketim %30 arttı ve 40/50 bin ton civarındaki tüketim 60/70 bin tonlara sıçradı.

Dışarıda ise dişe dokunur sonuç alınamadı. Kendisi de üretici olan ABD’ de üç milyon dolarlık harcama yapılmasına rağmen, ihracatımızda gözle görülür bir başarı elde edilmedi..

2000 yılında Japonya denendi..

Aganigi benzeri bir reklamı raytingi yüksek televizyonlarda iki ay yayınlamanın bedelinin 10 milyon dolar olduğu Japonya pazarından da iki tanıtım firmasına aktarılan kaynak dışında dişe dokunur sonuç alınmadı..

Son zamanlarda milyarlarca insanın yaşadığı Çin ve Hindistan’a yöneldi FTG…

Her iki ülke de, umut veren potansiyellerine rağmen, halkın iç fındık tüketme alışkanlığı yok, kabuklu fındıkta da düşük randımanı nedeniyle çok daha ucuza mal satan ABD’ li ihracat organizasyonlarıyla rekabet edilemedi.

Özetleyecek olursak, 10 yılda yaklaşık 50 milyon dolarlık bütçeye rağmen, dış Pazar arayışlarında ciddi bir gelişme sağlanmış değil..

İlk zamanlarda izleyiciye ilginç gelen ‘Aganigi’ reklamı ile hareketlenen iç Pazarda da işler beklendiği gibi gitmedi..

Halkın ilgisini çeken ‘cinsel güç’ objeli sloganın yaratıcısı reklamcı yeni kampanya için çok daha fazla para isteyince, tanıtım işi başka bir şirkete verildi..

Son zamanlarda sesi soluğu çıkmayan FTG, geçtiğimiz günlerde futbol tribünlerine yönelik bir kampanyayla ortaya çıktı..

Anladığımız kadarıyla fındık tüketim umutları üç büyüklerin renklerinden oluşan ambalajların çekim gücüne kalmış..

On yılda 50 milyon dolarlık bütçeye ve tüm fındık ihracatçılarının Dış Ticaret Müsteşarlığıyla ortak çabalarına rağmen alınan yol ortada…

**

Kıssadan hisse deyip ve narenciyeye gelirsek…

Üreticisinden ihracatçısına taşın altında parmağı olanlar ülke genelinde bir araya gelip karınca kararınca parasal anlamda henüz tek kuruşluk katkı sunmuş değil..

Ama ‘Üzümünü ye, bağını sorma’ misali, bir tanıtım grubu söylemidir gidiyor..

Mucizeleri kendimiz yaratacağımıza, ne olduğunu, işleyişini tam bilmediğimiz kulaktan dolma modellerden medet umuyoruz…

Yetmiyor, hazırlanacak Ulusal bir eylem planı doğrultusunda ortak hareket etmesi gereken Adana, Mersin ayrı tellerden çalıyor…

Eli çabuk Mersin’ in geliştirdiği proje çocuklara turuncu tişört giydirmek. Günün sonunda ise zaten kıt olan kaynaklar çocukça buluşlarla! heba ediliyor.

Sorunların temeline inmek, makro politikalar geliştirmek, üretim planları yapmak gibi zor yöntemler yerine işin kolayına kaçmak…

Güney Amerika’dan yola çıkıp düne kadar hâkim olduğumuz yanı başımızdaki Rusya’yı istila eden Arjantin limonuna karşı geliştirdiğimiz silah: turuncu tişört…

Söylenecek çok şey var ama ben tek cümleyle yetineyim:

 “ALLAH HEPİMİZE AKIL, FİKİR VERSİN…”