10 Kasım 1938. 09.05.

Asker, siyasetçi, devlet başkanı, demokrasi ve cumhuriyet mimarı. İlk adıyla Mustafa. Ortaokuldan sonra Mustafa Kemal. 1921’de Gazi Mustafa Kemal Paşa. Nam-ı diğer Anafartalar kahramanı, Yıldırım Orduları komutanı. İlk siyasi zaferini 31 Mart vakasında kurmay yüzbaşı iken alan bugünkü yetişkin cumhuriyetin fikir insanı. Ve soyadıyla birlikte Mustafa Kemal Atatürk.

Mustafa Kemal Atatürk 1938 yılına gelene dek son birkaç senede hastalığının ilerleyişinin farkında olarak, ona koyulan perhizlere inatla itiraz ederek ve uyarılmasına rağmen yurt gezilerini bırakmayarak yaşamıştı. Onlarca kez Mustafa Kemal’in son dönemlerini anlatan belgesellere, yazılara, haberlere rastlamışızdır. 10 Kasım sabah saatlerinden sonra olanları da hepimiz biliyoruz. Yurt genelinde yankı uyandıran haberin ardından yas sürecine girilmiş, tüm ülke hayatını aynı anda durdurmuştu. Tek bir saatte, tek bir dakikada.

Planlamalar, tartışmalar sonrasında cenaze töreni için gerekenler yapılmıştı. Tören bir şehirde yapılmış ancak hala aynı dakikada zamanı durduran ülke için günler sürecek yas ve anma sürmekteydi.

Sosyal bir varlık olarak insan, toplum nazarında gerçekleşen üzüntü ve sevinç olaylarını gelenek ve adetler çerçevesinde ritüel olarak kültürel ögelere dönüştürür. Bu tür kültürel olaylar ise toplumda kabul gören ve genel geçerliliği olan somut ve somut olmayan mirasa işaret etmektedir. Ülkenin işte tam bu zamanda bu mirası sırtlama vaktiydi. Atatürk’ün naaşı İstanbul’dayken üç günlük bekleme süresince Dolmabahçe Sarayı’nda halkın ziyaretine açıldı. İstanbul merasiminde Ata’ya saygısını sunması esnasında halk büyük yoğunluk gösterdi. Özellikle 17 Kasım 1938 tarihinde yaşanan izdihamda 11 vatandaş yaşamını yitirdi.

Tüm bu yoğun süreç Çukurova diye adlandırdığımız bölgemizde de yankı uyandırmıştı.

Chopin’in matem marşı eşliğinde Etnografya Müzesi’ne hareket eden naaş sadece bir cenaze değil, aynı zamanda koskoca bir devrin sonu, bir ülkenin artık tek başına bisiklet sürmeyi öğrenmesi demekti. Artık sırtında o güven veren avuçları hissedemeyen halk manevi yıkımını o ismi dilinden düşürmeyerek hafifletmeye çalışmaya devam etti.

Atatürk’ün toplumuyla vedalaşması ile ilgili olarak 1938 yılından sonraki dönemde her yıl “anma törenleri” yapılması kararı alındı. Böylelikle anma merasimleri devlet tarafından sürekli hale getirildi. Bu anma törenleri tek parti döneminde özenle yapılırken basına yansıyan ögeler o döneme ışık tutuyordu. 1939 yılında hem görsel hem de içerik anlamında dolgun bir format sunan yerel gazetelerin 10 Kasım’a özel hazırlandıkları da ortadaydı. Atatürk’ün vedası ile ilgili her türlü edebi içeriğin somut olarak sunulduğu basında, bölge halkının duyguları da yansıtılmaktaydı.

Yeni Mersin Gazetesi 10 Kasım ile ilgili olarak 3439. sayısı ile ilgili mottosunu “Kara Gün” olarak nitelendirdi. Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini birinci sayfadan veren gazete Atatürk’ün sonsuza dek yaşayacağı vurgusu da yaptı. Gazete, Atanın vedası ile ilgili olarak haberlerine 11 Kasım 1939 tarihli 3440. sayısında da devam etti. Özellikle tüm yurttaşların üzüntülerinin devam ettiği bilgisini aktardı.

Basın devam eden dönemde yas günlerinin en büyük temsilcisi ve halkın manevi kaybının ufak da olsa telafisi haline geldi. Erken Cumhuriyet döneminin her yılında 10 Kasım matem günü bir gazetenin ilk sayfasına dökülen gözyaşlarıyla geçti.

Son olarak döneme dair “Dünya En Büyük Adamını Bir Yıl Evvel Bugün Kaybetti” başlığıyla anma gününe özel yayın yapan Yeni Adana gazetesinde yayınlanan bir şiiri ekleyebiliriz buraya;

Bir kahraman halinde ebedileştiği gün

İnsanlığın talihi, tarihin yüzü güldü …

Ölümü kalbimizi hançerle eştiği gün

Önünde dahaların beli iki büküldü…

İnkılâplar içine inkılap kata kata

Hiç yoktan yaratırken bu milleti hayata.

Dünyaya en şerefli bir tarih yazdın. Ata!

Bunun eşi ne Şarkta ne de Garpta görüldü...”

Mukaddes bir varlıksın dünkü kadar bugün de;

On yedi milyon insan and içiyor önünde.

Yokluğunun çok acı ve ilk yıl dönümünde

Geçen yıl gibi yine gözlerden yaş döküldü…

Yaşatacak kan ile bu millet eserini!

İNÖNÜ’NE sarıldık boşaltmadık yerini ...

Bu millet seyrederek Şefinin hünerini

Senin gibi onunda etrafına örüldü…”*

*Türk kültür tarihi araştırmacısı ve

yazar Taha Toros “Ölümünün İlk Yılı” Yeni Adana Gazetesi, 1939