Hayatın tam ortasında, bir anda karşımıza çıkan olaylar vardır. Ne planlamışızdır, ne de beklemişizdir. Bir caddede yürürken yıllardır görmediğimiz bir tanıdıkla karşılaşmak, bir kitapta tam da ihtiyacımız olan cümleyi bulmak ya da gündelik bir sohbetin bizi bambaşka yerlere taşıması... İşte bu anlara çoğunlukla "tesadüf" deriz. Ama gerçekten öyle midir?
Tesadüf, çoğu zaman hayatın bilinmezliğine verdiğimiz bir isimdir. Kontrol edemediğimiz, öngöremediğimiz olayları bu kelimeyle açıklamaya çalışırız. Ancak bazı düşünürlere göre, tesadüfler yalnızca hazırlığın fırsatla buluşmasıdır. Yani bir olayın bizi etkilemesi için bizim de o ana bir şekilde hazır olmamız gerekir.
Psikoloji bilimi, "seçici algı" kavramını ortaya koyar. Mesela bir konu hakkında düşündüğümüzde, o konuyla ilgili işaretleri daha çok fark ederiz. Belki de karşımıza çıkan tesadüfler, aslında zihnimizin bize açtığı küçük pencerelerdir.
Diğer yandan, sosyolojik bir bakışla değerlendirirsek; insanların birbirine bağlı olduğu, olayların bir zincir gibi geliştiği bir dünyada yaşıyoruz. Yani her şeyin bir nedeni, her sonucun bir sebebi var. Bu karmaşık ilişkiler ağı içinde, bazı olaylar bize rastgele gibi görünse de, altında yatan nedenler çoğu zaman gözümüzden kaçar.
Ancak yine de, hayatın bu "tesadüfi" yanları bazen umut verir, bazen yol gösterir. Belki de bize hatırlattığı en önemli şey, her anın kıymetidir. Çünkü ne zaman, nerede, ne olacağını asla tam olarak bilemeyiz.
Sonuç olarak, ister kader deyin, ister rastlantı, ister bilinçaltının bir oyunu... Tesadüfler hayatımızın gizemli dokunuşlarıdır. Onlara bazen gülümseyerek, bazen şaşkınlıkla bakarız. Ama belki de en güzeli, her anın içinde saklı bu sürprizlere açık kalmaktır.