Son dönemde Türkiye'nin gündemini meşgul eden konulardan biri, kayyım atamaları ve beraberinde getirdiği demokratik sorunlardır. 
Ancak, kayyım atamalarının sadece DEM Partili belediyelere yapıldığı bir algı vardır. Oysa ki, bu atamalar sadece belirli bir siyasi partiye değil, bütün ülkeye zarar vermektedir. 
Kayyım atamaları, demokratik süreçlere müdahale anlamına gelir. Hangi siyasi partiye ait olursa olsun, seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınıp yerlerine kayyımların atanması, demokratik iradeye saygı gösterilmemesi anlamına gelir. 
Bu durum, demokratik normların ihlali olarak değerlendirilir ve toplumsal huzursuzluğa sebep olabilir.
Kayyım atamaları, sıklıkla hukuksal belirsizlikle birlikte gelir. Atamaların hangi yasal dayanaklarla yapıldığı, hangi kriterlere göre belirlendiği gibi soruların cevapları net değildir. 
Bu durum, hukukun üstünlüğünü zedeler ve toplumda güven kaybına yol açar.
Kayyım atamaları, genellikle toplumsal istikrarsızlığa yol açar. Atamaların yapıldığı bölgelerde protesto gösterileri ve çatışmaların artması muhtemeldir. Bu da toplumsal barışı bozar ve sosyal dokuda derin yaralar açabilir.
Kayyım atamalarının siyasi bir araç olarak kullanıldığına dair yaygın bir algı vardır. Atamaların siyasi muhaliflere karşı bir baskı aracı olarak kullanıldığı iddia ediliyor.
 Bu durum, siyasi rekabetin sağlıklı bir şekilde yürütülmesini engeller ve demokratik süreçleri zayıflatır.
Ülkenin gerçek gündemi, sadece belirli bir siyasi partinin belediyelerine yapılan kayyım atamaları değil, demokratik değerlere ve hukukun üstünlüğüne saygı gösterilmesi gerekliliğidir. 
Kayyım atamalarının bütün ülkeyi etkileyen olumsuz sonuçları göz önüne alındığında, bu uygulamaların demokratik sürece zarar verdiği açıktır. 
Gündem belli;
Açlık, yoksulluk, işsizlik, emekli maaşı, eğitim, sağlık, enflasyon.
Bunlar var iken, yeniden kayyum atamalarını Türkiye'nin gündemine sokmak, tartışmak ve tartıştırmak, gerçeklerden bilerek, isteyerek kaçmak demektir.
Ülkenin karşı karşıya olduğu en önemli sorunlar, toplumun geniş kesimlerini etkileyen ekonomik ve sosyal meselelerdir. 
Hala birçok aile temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanmaktadır. Ekonomik olarak zor durumda olan ailelerin sayısı giderek artmaktadır. Açlık ve yoksullukla mücadele, acil çözüm bekleyen bir sorundur.
Türkiye’de işsizlik oranları yüksek seviyelerde seyretmektedir. Genç işsizlik ise özellikle endişe verici boyutlardadır.
Emeklilerin yaşam standartlarını sürdürebilmeleri için aldıkları maaşların yetersizliği, uzun süredir tartışma konusudur. Emekli maaşlarının artırılması ve yaşam koşullarına uygun hale getirilmesi gerekmektedir.
Eğitimde fırsat eşitsizliği ve nitelikli insan gücünün yetiştirilmesi konularına odaklanılmalıdır.
Sağlık hizmetlerine erişimde yaşanan sorunlar ve sağlık harcamalarının artışı, sağlık alanında çözüm bekleyen konulardır.
Yüksek enflasyon oranları, vatandaşların satın alma gücünü azaltmakta ve ekonomik istikrarsızlığa yol açmaktadır.
Türkiye'nin gerçek gündemi, bu gibi temel ekonomik ve sosyal sorunların çözümüne odaklanmalıdır. Siyasi polemikler ve tartışmaların ötesinde, hükümetin ve toplumun bu sorunlara etkili çözümler üretmesi ve uygulaması gerekmektedir. 
Ancak bu şekilde Türkiye, ekonomik kalkınma ve sosyal refahını artırabilir ve toplumsal huzuru sağlayabilir.