Milliyetçilik doktrin olarak ortaya çıktığı 18. yüzyıla uzansa da ağırlıklı olarak 1920 sonrasında akademik ilgi alanı olmuş bir kavramdır. On sekizinci yüzyılda hayat bulan bu düşünce 19. yüzyılda ona yandaş ve karşı olanlar diye iki büyük kategori oluşmasına yol açmıştır. Marx ve Hegel, tarihi olan ve olmayan milletler ayrımını yaparak millet terimini bir devlete sahip topluluklar için kullanırken, henüz bir devlet kuramamışları milliyet olarak adlandırmışlardır. Bunlar ya kendi devletlerini kurarak millet olurlar ya da tarihsiz halklar olarak kalırlar. Millet tanımında önemli unsurlardan birisi, ortak geçmiş kadar ortak geleceğin varlığıdır, kültür topluluğundan ortak kadere inançla bir kader topluluğuna geçiş anlamında önemlidir. Renan, milletlerin doğuşunda ortak geçmişi ve siyaseti ön plana çıkarırken, Mosca, milliyetçiliğin, dinin yerini aldığını öne sürer.

    Milliyetçilik üzerine ilk araştırmalardan birisini yapan Hans Kohn, batılı-isteğe bağlı milliyetçilikle, doğulu-organik milliyetçiliğin ayrımını; batıda akılcı, çoğulcu, iyimser yapıda bir milliyetçilik varken, doğuda duygusal ve otoriter bir milliyetçiliğin olduğunu belirtirek yapar. Batıdaki milliyetçiliği ise bireyci-Anglosakson ve toplulukçu- Fransa biçiminde ayırır. Modernleşme kuramlarının genelinde geleneksel yapıların çöküşüyle yaşanan sıkıntıları aşmak isteyen toplumlar yeni yapılar geliştirmeye çalışır. Milliyetçilik gibi kolektif ideolojiler sanayi toplumuna geçiş sürecinin doğurduğu sıkıntıları ve acıları azaltabilir, istikrar ve bütünleşmenin sağlanmasına katkıda bulunabilir. Milliyetçilik Kedioure’ye göre doktrin, Smith’e göre ideolojik bir hareket, Gellner’e göre siyasi bir ilke, Calhoun’a göre bir söylemdir. Milliyetçilik kuramlarının temel çıkış noktası; bugünün milletleriyle, geçmişteki toplumsal oluşumların siyasi örgütlenmeleri arasındaki ilişki varlığı ve biçimini araştırmaktır. Kuram farklılıkları bu araştırmaya yapılan bakış açılarından kaynaklanır. Milliyetçilik ile ilgili birçok farklı ve bazen birbiriyle tamamen ters düşen tanımlamalar yapılmıştır. Karl Popper’a göre milliyetçilik açık toplumun kurulmasının önündeki en büyük engellerden birini teşkil etmektedir. Buna karşın Karl Deutsch, milliyetçiliğin siyasal ve toplumsal gelişmenin ulaşmış olduğu en üst seviyeyi ifade ettiğini ve dünyanın tamamının açık toplum olmasına giden yolun buradan geçtiğini belirtmektedir. Milliyetçilik, Fransız Devriminden sonra olduğu gibi, ilerici bir öğreti olarak evrensel değerlere bağlıyken ve özgürlük hareketlerine katkıda bulunurken, daha sonraki dönemde ortaya çıkan faşist uygulamalar ile kötü yüzünü göstermiştir.