Üniversiteler, bölgelerindeki önemli sosyokültürel kurumlar olarak teknolojik yenilik, istihdam, üniversite-sanayi işbirliği ve çeşitli sosyokültürel faaliyetler yaratmalı, aynı zamanda yerel ve bölgesel ekonomik kalkınmayı da teşvik etmelidirler.Bununla birlikte yerel aktörler olarak bölgeye özgü potansiyelleri, üstünlükleri ve zayıflıkları politika yapıcılara aktararak bölgesel politika ve planlamada aktif rol üstlenmelidirler.

Üniversitelerin bulundukları şehirlerin yerel ekonomik kalkınmasına, özellikle yerel gelir ve istihdam artışlarına önemli katkıları olmalıdır. Ayrıca bölgede toplanma ekonomileri yaratarak belirli sektör ve şirketler için olumlu dışsallıklar yaratmalı, ek olarak bulundukları şehirlerin veya bölgelerin rekabet gücünün arttırılmasında da önemli avantajlar sağlamalıdırlar. Diğertaraftan  bu üniversiteler,şehirlerindeki altyapı ve üstyapı yatırımlarının geliştirilmesine olumlu katkılar sağlayarak, şehirlerinin ekonomik açıdan önemli hale gelmesinde ciddi roller üstlenmelidirler.

Üniversiteler, bir toplumda sürdürülebilir kalkınmanın zorluklarının üstesinden gelmek için gereken yeni bilgi ve becerilerin sağlanmasına, kamuoyunun farkındalığının arttırılmasına ve bilinçli karar verme, sorumlu davranış ve tüketici tercihi için ön koşulların sağlanmasına yardımcı olabilir.Aynı zamanda gerçekçi olmak da gerekiyor. Üniversitelerin yeni kentsel sosyo-ekonomik ve kültürel yörüngeler oluşturmaya yardımcı olma yeteneğinin hem kurumsal hem de mali kısıtlamalar nedeniyle sınırlı olduğu açıktır.

Üniversiteler ve şehirler arasında etkili etkileşimi teşvik etmek için bir takım bürokratik engellerin aşılması gerekmektedir. Üniversiteler ve şehirler, birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olsalar bile hedeflerine ulaşmak için farklı diller konuşma eğilimindedirler. Paralel bürokrasilerdeki muadillerini belirlemek de zor olabilir.

Kentsel bilginin üretiminde şehir-üniversite katılımının yokluğunda, belediye politika yapıcılarına liderlik edenlerin bilimsel okuryazarlığı ve göreceli olarak izole çalışan akademik araştırmacıların politik okuryazarlığı sınırlı olabilir; bu da uzmanlığın eksik ve parçalı kaldığı bir sistemi sürdürür.

Türkiye Cumhuriyeti 90 yıl önce adım atmaya başladığı üniversite yolunda pozitif bir ivmeyle ilerleme eğilimi göstermiş olsa da, ne yazık ki bugün geldiğimiz yer, cemaatlerin eğitim politikamız içindeki yerini tanımlayan ve bu toplulukları meşrulaştırmaya çalıştığımız hakikatin ötesinde bir “değersizleştirme” dönemindeyiz.

Bugün değersizleştirme politikası altında üniversitenin bir ileri liseye dönüştüğünü söylemek yanlış olmaz. Öğretim üyeleri, hemen her orta öğretim öğrencisinin üniversiteye girebileceği bir ülkede ortaöğretimin eksikliklerini kapatmaya çalışan kadrolar gibi çalışıyor.

Tüm kamu kurumları olduğu gibi ÜNİVERSİTELERDE AKP’nin içine yerleştirildiği için artık Devlet Üniversitelerinin tamamı “AK ÜNİVERSİTE”. Bundan sonrasını siz düşünün..!

*TheImportance of Universities