“Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da esaret ve sefalete mahkûm eder,” sözüyle başlamak sanırım yerinde olur…
1968 İlkokul Programı; Atatürkçü düşünceyi özümsemiş, becerilerini geliştirebilmiş, ortaya çıkarılan yetenekleri doğrultusunda eğitim ve öğretim almış, ülkesine ve milletine yararlı bir birey olmanın hazzını duyan vatandaşlar yetiştirmek amacından hareketle bugünkü Cumhuriyet bilincini yaratıyordu.
ABD’li uzmanların (!) eğitim ve öğretim programlarımızı hazırlamalarından başlayan süreçle ulusalcı eğitim ve öğretim programlarımız yaz-boz tahtasına döndü. Sadece dönmekle kalmadı elbette;
*Bencillik yeşerdi.
*Üretimden uzaklaşıldı.
*Özenti hızla yayıldı.
*”Aile” kavramı ötelendi.
Ulusal bakış yok edildi.
Şimdilik bu kadarı yeter. Oldukça geniş, yoğun, örneklemeli, uzun soluklu, toplum yaşamını birinci dereceden ilgilendiren bir konu ki eğitim ve öğretim, biz şimdilik birkaç noktaya değinmekle yetineceğiz.
Zekâ seviyeleri farklıdır çocuklarımızın. Dolayısıyla algılamaları da öyle. Örneğin, fen bilgileri ve sosyal bilgiler derslerinde “Küme çalışmaları” yapılır. Kümedeki iş bölümü yeteneklere, algılara ve birikimlere göre paylaştırılır. Bunu da öğrencilerin kendileri yapar. Ya da özel eğitime gereksinimi olan öğrenciler olduğu gibi, ileri düzeyde öğrenciler için de ayrı eğitim ve öğretim programları uygulanır. Böylece seviye yakınlığı ile her öğrenci kendisine yer bulur ve yeteneklerini, becerilerini geliştirir.
Meslek seçimleri de böyledir. Öğrencinin ilgilerine, becerilerine ve yeteneklerine göre seçim yapabilmesidir aslında. Farklılıklar yok mudur peki? Elbette vardır. Anne ya da babanın çocukları için bekledikleri, çevre baskıları vb.
Ancak asıl olan, çocuğun kapasitesi, (Okul öncesi ya da ilkokul bile buna dahildir.) ilgisi, yetenekleri ve olanakları çerçevesinde öğrenim sürdürebilmesidir.
Herkes öğretmen, doktor, mühendis olmadığı, olamadığı gibi herkes de aynı algılama durumunda değildir. Bu nedenledir ki farklı eğitim- öğretim alanları olmalıdır.
Bu gerçekliklere uygun olarak da toplumsal alt yapı hazırlanmalıdır.
Gelelim günümüze;
1) Ülkemizde eğitim ve öğretim yaz-boz tahtasına dönmüştür.
2) Görev alan her Milli Eğitim Bakanı ve yönetim grubu farklı buluşlarla, (!) yöntemlerle ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti Eğitim ve öğretim sistemini içinden çıkılmaz hale getirmişlerdir.
3) Seviye grupları oluşturulabilir. Seviye gruplarına uygun çalışmalar yapılabilir. Tamamen objektif ve amaca uygun biçimde olmak üzere.
En hassas olan nokta ise, bütün bu işleyişin siyasi yandaşlık ile değil ülke ve millet
çıkarları doğrultusunda gerçekleştirilme mücadelesi vermesidir.
Günümüzde tartışılan “Proje okulları” olumlu ve olumsuz yanlarıyla ele alınmalı ve
gerçekçi biçimde uygulanmalıdır. Öğretmenlerimiz ve öğrencilerimiz rencide edilmeden ve olay siyasileştirilmeden.
İşin özü, bu mesele çok su çeker.
Konuşana bağlı olduğu zaman.
Uygulayana bağlı olduğu zaman.
Uygulatılana bağlı olduğu zaman.
Sonuçtan umarı olana bakıldığı zaman…
Konuya zaman zaman değinmeye devam edeceğiz.