Ulusal Bağımsızlık ve Kurtuluş Savaşımızın en önemli tarihsel belgelerinden birisi olan “Amasya Tamimi” 1919 yılında 21 Haziran’ı 22 Haziran’a bağlayan gece yarısı imzalanmış ve 22 Haziran sabahı tüm yurda ve dünyaya ilan edilmiştir. Bu bildirge ile, yakın bir gelecekte başlatılması tasarlanan ulusal kurtuluş savaşının ve elde edilecek zafer sonrasında kurulacak olan yeni devlet düzeninin hedefleri, yönü ve temel ilkeleri belirlenmiştir. Tarihçiler tarafından “Amasya Tamimi”nin niteliği üzerinde pek çok tartışma yapılmıştır. Ancak bugün gelinen noktada “Amasya Tamimi”nin tam bir Devrim Bildirgesi olduğu görüşü üzerinde büyük bir oydaşma sağlanmıştır. Evet, bu tamim, tartışmasız bir “Devrim Bildirgesi”dir. Çünkü bilinen iki bin yıllık Türk devlet geleneğinde ilk defa, kayıtsız şartsız ulusal egemenliğe dayanan yeni ve bağımsız bir devlet düzeni kurma düşüncesi tüm dünyaya bu bildirgeyle duyurulmuştur. Ulusal egemenlik kavramına ilk kez bu Bildirgede yer verilmiştir. Ülke yönetimin başında, kendi sarayında oturan ve mutlak yetkilere sahip Osmanlı Padişahının bulunduğu, monarşik yapılı İstanbul hükümetlerinin tanınmayacağı, bu yönetime ve emperyalist işgalci devletlere karşı tam bağımsız bir cumhuriyet kurmak için “Ya İstiklal Ya Ölüm” parolasıyla yeni bir kurtuluş savaşının başlatılacağı düşüncesi, halka ve askeri makamlara bu bildirgeyle duyurulmuştur. Gelecekte çağdaş bir Cumhuriyet yönetimine geçileceğinin ilk müjdeleri, bu bildirgeyle ilan edilmiştir. “Amasya Tamimi”nin birinci maddesinde yer alan “VATANIN BÜTÜNLÜĞÜ VE MİLLETİN BAĞIMSIZLIĞI TEHLİKEDEDİR” ifadesiyle bir durum tespiti yapılmaktadır. Üçüncü maddesinde yer alan “MİLLETİN BAĞIMSIZLIĞINI YİNE MİLLETİN AZİM VE KARARI KURTARACAKTIR.” İfadesi ile de çözüm yolu gösterilmektedir. Ulusun, kendi gücünden başka kurtarıcı aramaması önerilmektedir. Öteki maddelerde, toplanması öngörülen kongreler ve bu kongrelerde izlenecek yol ve yöntemler belirtilmektedir. Altı madde olarak ilan edilen “Amasya Tamimi”nin, bir de gizli tutulması nedeniyle yazılı olmayan ve ilan edilmeyen yedinci maddesi vardır. Bu gizli maddeye göre “Askeri ve milli teşkilatlanma kesinlikle kaldırılmayacaktır. Emir ve komuta kesinlikle hiçbir makama terk edilmeyecektir. Silahlar ve cephaneler elde tutulacaktır. Amasya tamimini hazırlayan ve imzalayan komutanlardan herhangi birisi görevlerinden alınsa dahi öteki komutanlar, görevden alınan komutana tıpkı görevinin başındaymış gibi itaat edeceklerdir.” Bu madde, komutanlar arasında yüksek sesle tekrar edilmiş ve buna uyulacağı konusunda askerlik şeref ve namusu üzerine yemin edilmiştir. İşte, Erzurum’da Kolordu Komutanı olan Kazım Karabekir Paşa’nın, hiçbir görev ve unvanı olmayan, askerlikten istifa ederek ayrılmış, sade bir sivil vatandaş olan Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı “Ben ve Kolordum emrinizdeyiz Paşam” diyerek asker selamıyla karşılamasının nedeni, daha önce birlikte yapılmış olan bu askerlik yeminidir. Mustafa Kemal Paşa, Ordu Müfettişi olarak Samsun’a; İstanbul’u işgal eden İngilizlerin oradaki asayiş sorunlarının çözülmesini padişahtan istemeleri üzerine, Padişah Vahdettin ve Damat Ferit Hükümeti tarafından İttihatçı olmadığı varsayımıyla seçilerek gönderilmiştir. Kendisine, oradaki Ermeni ve Rum çetelerine karşı tam bir nefsi müdafaa savaşı yapan ve İstanbul Yönetimi tarafından İttihatçı olarak nitelenen Türk Çetelerini dağıtmak ve cezalandırmak, Mondros Ateşkes Anlaşması gereğince ordunun terhisini hızlandırmak ve toplanan silahları İngilizlere teslim etmek görevleri verilmiştir. Samsun’a çıktıktan sonra bu isteklerin tam tersini yapmaya başlayan Mustafa Kemal’in bu çalışmaları, işgalci İngiliz subaylarını rahatsız etmiştir. Samsun’da yoğunlaşan İngiliz ajan faaliyetleri nedeniyle kendisini ve karargâhını güvende hissetmeyen Gazi Mustafa Kemal Paşa, sadece 6 gün kalabildiği Samsun’dan ayrılarak Havza ilçesine geçmiştir. Burada yürüttüğü bir dizi çalışma sonucunda Gazi Mustafa Kemal Paşa, 1 Haziran 1919 günü Devrim Tarihimizdeki ünlü Havza Mitinginin yapılmasını sağlamıştır. Mütevazı ölçülerde gerçekleştirilen bu mitingin tüm Anadolu’ya dalga dalga yayılan etkileri çok büyük olmuştur. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın bu bölgedeki faaliyetlerini gizliden gizliye izleten, o zamanki adıyla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Devlet Başkanı Vladimir İ. Lenin, Kızıl Ordu’nun en parlak subaylarından birisi olan Albay Budyenni başkanlığındaki küçük bir heyeti, görüşmeler yapmak üzere Havza’ya göndermiştir. Diplomatik nitelik taşıyan bu görüşmeler, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın kaldığı kaplıca otelinde büyük bir gizlilik içerisinde yürütülmüştür. (Haftaya devam edecek)