Türkiye’nin son yıllardaki hızlı toplumsal, ekonomik ve politik değişimleri, yalnızca yetişkinleri değil, gençleri de etkisi altına almış durumda. Öğrenciler, sadece kendi geleceğine değil, aynı zamanda ülkenin geleceğine dair duydukları kaygılarla büyük bir baskı altında kalıyorlar. Bu yazıda, gençlerin yaşadığı kaygının psikolojik yansımalarını ve gündemin öğrenciler üzerindeki etkisini irdeleyeceğiz.
Günümüzde öğrencilerin kaygı seviyeleri, büyük ölçüde yaşadıkları belirsizliklerle bağlantılı. Türkiye’nin siyasi ve ekonomik ortamındaki dalgalanmalar, gençlerin uzun vadeli planlar yapmalarını zorlaştırıyor. Özellikle üniversite sınavlarına hazırlanan lise öğrencileri, hem akademik başarılarına dair endişeler taşıyor hem de bu başarının onları ülkenin belirsiz geleceğinde nereye götüreceği konusunda soru işaretleri barındırıyor. Öğrenciler, sadece bireysel hedeflerine ulaşma kaygısı taşımakla kalmayıp, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik belirsizliklerden de etkileniyorlar.
Sosyal medyanın ve dijital dünyanın gücü, öğrenciler üzerinde giderek daha fazla etkili oluyor. Bugün, geçmiş kuşaklardan farklı olarak, gençler bilgiye her an her yerden erişebiliyorlar. Ancak bu kolay erişim, olumsuz etkileri de beraberinde getiriyor. Ekonomik krizler, siyasi gerginlikler ve toplumsal olaylar, medya aracılığıyla sürekli olarak gündemde tutuluyor ve gençlerin zihinlerinde büyük bir belirsizlik yaratıyor. Sosyal medya üzerinden yayılan haberler, gerçeklik algısını bozarken, öğrenciler "Acaba ne olacak?" sorusuyla bir türlü barışamıyor. Bu sürekli kaygı, onları daha da içe kapanık ve huzursuz hale getirebiliyor.
Psikolojik açıdan bakıldığında, kaygı beynin kimyasal tepkileriyle yakından ilişkilidir. Sürekli bir stres altında kalan öğrencilerin beyinlerinde, kaygı ve stres hormonlarının artması kaçınılmazdır. Bu da hem fiziksel hem de duygusal sağlıklarını olumsuz etkiler. Özellikle ergenlik dönemindeki gençler, bu kimyasal değişimleri hormonel dalgalanmalarla birleştirince daha yoğun bir stres yaşarlar. Bu durum, konsantrasyon kaybı, uykusuzluk, depresyon ve genel ruh hali bozuklukları gibi belirtileri beraberinde getirebilir.
Kaygı, belli bir düzeyde, kişiyi daha dikkatli ve motive edebilir. Ancak, aşırı kaygı bireylerin verimliliğini büyük oranda düşürmektedir. Öğrencilerin kaygı seviyesinin artmasıyla birlikte, odaklanma ve stresle başa çıkma becerileri zayıflar. Bu da akademik performansın düşmesine yol açar. Özellikle sınav stresi altında olan öğrenciler, eğitim sisteminin yüksek başarı beklentileriyle daha da zorlanır. Toplumsal kaygıların bireysel kaygılara dönüştüğü bu noktada, öğrenciler sadece sınavları değil, aynı zamanda bir toplumda kendilerini nasıl konumlandıracaklarını da sorgulamaktadırlar.
Peki, öğrencilerin bu kaygılarıyla başa çıkabilmesi için ne yapılmalı? Eğitim sistemi, öğrencilerin duygusal ve psikolojik ihtiyaçlarını göz ardı etmeden, onlara yönelik destekleyici programlar geliştirmelidir. Ayrıca, ailelerin çocuklarıyla olan ilişkilerini güçlendirerek onlara daha fazla duygusal destek sağlamaları büyük önem taşır.Psikolojik destek ile öğrencilere kaygı yönetimi ve stresle başa çıkma becerileri kazandırmak açısından çok kıymetlidir.
Sonuç olarak, Türkiye’deki güncel toplumsal olaylar ve gündem, öğrenciler üzerinde büyük bir kaygı etkisi yaratmaktadır. Bu kaygıların temelinde, belirsiz bir gelecek, medyanın olumsuz etkisi ve aile içindeki zorluklar bulunmaktadır. Ancak doğru bir destek mekanizması ile, bu kaygıların yönetilmesi mümkündür. Eğitim ve psikolojik destekle, öğrencilerin sağlıklı bir şekilde büyüyüp gelişmelerine yardımcı olunabilir.