Kurtuluş Savaşının başlangıcı olarak kabul edilen “19 Mayıs 1919’dan, 9 Eylül 1922 tarihine kadar geçen süre içerisinde, Türk Ordusu 9167 şehit vermiş, 31 173’de yaralıdır.”(*)
Maddi kayıp rakam olarak belli değildir.
Bu rakamlar düzenli ordunun kayıplarıdır.
Yunan Ordusuna karşı mücadele veren efelerin kaybı bilinmiyor.
Halkın yoksulluk ve cehalet içerisindedir. 620 yıllık Osmanlı İmparatorluğu yönetiminde, orta çağın karanlığından bir türlü kurtulamamıştır. Osmanlı batı emperyalizmine göre “Hasta Adamdır.” Fakat Mustafa Kemal liderliğinde milletin uyanışı, şahlanışı sonucunda emperyalizme karşı, Türk Milleti tarihte ilk zaferi kazanmıştır.
Hindistan’ın kurucu lideri Mahatma Gandhi ,” Mustafa Kemal Anadolu’da İngilizleri yeninceye kadar, biz İngilizleri tanrı sanıyorduk.” Diyor.
Türk Kurtuluş Savaşı sonunda, Osmanlı İmparatorluğunun külleri üzerinde çağdaş, uygar, aydınlık yolunu benimseyen, bir Türkiye Devleti kurulduğu gibi Dünya’da birçok millete de ilham kaynağı olmuştur.
Yeni kurulan devletle, Türk Milleti ümmetlikten Millet, kulluktan yurttaş, nüfus sayımında bile sayımı yapılmayan kadınlar erkekle eşit duruma gelmiştir.
En önemlisi de Türk Milleti bilim ve aydınlanma ile barışmıştır.
Kurtuluştan sonra çağdaş uygarlık yolunda ilerleyebilmek için birçok alanda yenilikler yapılmıştır.
Kültürel, sosyal, kılık kıyafet, hukuk, evrensel insan hakları ve daha başka alanlarda yapılan devrimler ile uygarlığın kapıları aralanmıştır.
Avrupa Toplumlarının yüzlerce yılda başarabildiği çağdaşlaşma hareketini birkaç yıla sığdırmıştır.
Ne yazık ki, Mustafa Kemal Atatürk’ün kayıp edilmesinden sonra ülke siyasetine yön verenlerin koltuk sevdası nedeniyle devrimler ve aydınlanma hareketlerine karşı siyasi bir akım güçlenmeye başlamıştır.
Şevket Süreyya Aydemir 1932 yılında şöyle diyor:
“Cumhuriyet kadroları gereği şekilde yetiştirilmezse, iki binli yıllarda cumhuriyet tehlikeye girecektir.”(**)
Bunu günümüzde, cumhuriyetin yüzüncü yılında fiilen yaşıyoruz.
Devrimler yok ediliyor.
Laiklik bitirildi.
Ekonomi bitirildi.
Yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü bitirildi.
Yargı talimatla karar verir duruma getirildi.
Hukukun üstünlüğü, lider üstünlüğüne dönüştürüldü.
Güçler ayrılığı ilkesi kaldırılarak, gücün birliği ilkesi durumuna getirildi.
Kuvayyı Milliye ruhu tamamen terk edildi.
Kurtuluştan sonra çıkarılan bütün devrim ve aydınlanma yasaları işlevsiz hale getirildi.
Kurtuluştan sonra açılan birçok kamuya ait sanayi kuruluşu özelleştirilerek, uluslararası tekelci sermayeye ve siyasi yandaşlara satıldı.
Örnek: Şeker fabrikaları, Sümerbank
Şeker fabrikaları satıldı, şimdi dışarıdan şeker ithal ediliyor.
Eğitim kurumları medreseye dönüştürülüyor.
Kısaca cumhuriyetin yüzüncü yılında, yüz yıl önce yapılan devrimler birer birer yok edilerek, yüz yıl geriye götürme çalışmaları ile karşı karşıya kaldık.
Dünya’da reformlar yapıp yüz yıl sonra geriye giden veya gitmek için çaba sarf eden iki ülke var. Bu iki ülke de Türkiye ve İran’dır.
İran, on dokuzuncu yüz yılda liberalleşme ve demokrasi yolunda önemli adımlar atmış, ne yazık ki, yirminci yüz yılın sonlarına doğru geldiği durum ortada.
Cumhuriyetin yüzüncü yılında, 1932 yılında Şevket Süreyya’nın söyledikleri aynen yaşanır duruma gelmiştir.
Cumhuriyete ve devrilere sahip çıkmak, onları koruma ve kollama görevi, başta yargı olmak üzere bu ülke vatandaşlarının tamamının görevidir.
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı bütün milletimize kutlu olsun.
(*) Anadolu İhtilali cilt 1 Sabahattin Selek.
(**) Kadro adlı eser. Ş. Süreyya Aydemir.