Türkiye’de, ilk belediye seçimlerinin yapıldığı 1930 Yılından bu yana, belki de en ilginç yerel seçimler sürecini yaşıyoruz. Siyasal iktidar, siyasal tarihimizde misli görülmemiş bir şekilde yerel yönetim seçimleri üzerine ağırlığını koyarak süreci kendi lehine çevirmeye çalışıyor. Bu çaba ve gayretler kapsamında, muhtemelen ince bir seçim taktiği olarak muhalefet partilerinin ve muhalefete mensup belediye başkan adaylarının propaganda ve kendilerini tanıtım süreçlerini olabildiğince kısaltmak için kendince bazı önlemler alıyor. Olasıdır ki böylelikle, muhalefet adaylarının iki ayağını bir pabuca sokarak ve seçimleri bir oldu bittiye getirerek bu işten karlı çıkmanın hesaplarını yapıyor. Belki de böyle bir nedenden dolayıdır ki YSK, siyasi partilerin kesin aday listelerini il ve ilçe seçim kurullarına teslim etme tarihini 30 Ocak’tan 20 Şubat’a çekti. Bunun sonucunda, siyasal partilere propaganda faaliyetleri için kala kala bir ay gibi kısacık bir süre kaldı. Bu süre, propaganda faaliyetleri sonucunda seçmenleri etkilemek, seçmen tercihlerini ve seçmenlerin oy verme davranışlarını değiştirebilmek için çok kısa ve yetersiz bir süredir. Yine aynı şekilde, Gazze’de yaşanan soykırım benzeri savaş ve Kuzey Irak’tan ardı ardına gelen şehit haberleri dolayısıyla da gündem sık sık değiştirilmek ve siyasal partilerin seçimlere dönük olarak hazırladıkları bazı etkinlikler ertelenip ötelenmek zorunda kalınıyor. Buna benzer çok çeşitli etkenler nedeniyle geniş halk kesimleri bir türlü seçim havasına sokulamıyor. Siyasal partiler ve adaylar ne yaparlarsa yapsınlar seçmenlerde herhangi bir umut ve heyecan yaratamıyorlar. Böyle bir sonucun ortaya çıkmasında elbette ki, geniş halk kesimlerinin siyasal partilere, siyasetçilere ve topyekûn siyaset kurumuna duydukları güven ve inancın azalmış olması gibi olguların da etkili olduğu söylenebilir. Cumhur İttifakı partileri, mevcut konjonktürün kendi lehlerine geliştiğini zannedip statükoyu aynı şekilde sürdürmenin gayreti içindeler ama, siyasette her zaman 2+2=4 etmediği gibi, ne yaparsanız yapın evdeki hesap ta her zaman çarşıya uymuyor. 31 Mart 2024 Seçimlerinin bir diğer ilginç yanı da siyasal partiler arasında seçim ittifakları ya da iş birliklerinin yaygın bir şekilde yapılıyor olmasıdır. Siyasal partiler arasındaki bu seçim iş birlikleri henüz netleşmediği gibi, kıran kırana yapılan pazarlıklar dolayısıyla partiler ve ittifaklar arsındaki dengelerin her gün yeniden değiştiği gözleniyor. Bu ve benzeri özellikleri nedeniyle, adeta kıldan ince kılıçtan keskin sırat köprüsüne benzeyen 31 Mart seçimlerinden başarılı çıkmak isteyen adayların bu köprü üzerinden geçerken çok hassas dengeleri tutturmak zorunda oldukları söylenebilir. 31 Mart yerel seçimlerinin göze çarpan bir başka özelliği de siyasal partilerde yaşanan aday enflasyonudur. Her siyasi partiye belediye başkanı olmak için çok sayıda aday başvurdu. Tabii bizim ülkemizde parti içi demokrasi iyi işlemediği için adaylar çoğunlukla liderler, ya da memnuniyet anketleriyle seçilmeye çalışılıyor. Tabii hemen şunu söylememiz gerekiyor ki, gelişmiş demokratik ülkelerde buna benzer aday belirleme yöntemleri yoktur. Bu tip palyatif yöntemler demokratik olmadığı gibi sağlıklı sonuçlar da vermez. Nitekim siyasal partilerimiz kendi yöntemleriyle belirledikleri adaylarını kamuoyuna açıklamaya başladıktan sonra tüm siyasal partilerde büyük bir sarsıntı ve çalkantı yaşanmaya başlandı. Özellikle CHP’nin Belediye başkanı aday isimlerini açıkladığı Eskişehir, Adana ve Mersin gibi illerde kızılca kıyamet koptu. Mersin’in bazı ilçelerindeki mevcut belediye başkanları yeniden aday gösterilmeyince hemen partilerinden istifa ettiler. Ve zehir zemberek açıklamalarla kendilerini bu makamlara getiren partilerini ve partililerini ağır bir dille eleştirmeye ve yerden yere vurmaya çalıştılar. Partilerin aday açıklamaları devam ettikçe buna benzer marazi örneklerin çoğalacağı tahmin ediliyor. Konu tam da bu noktaya gelmişken hemen şunu belirtmemiz gerekir ki, bu tip marazi davranışlar psikiyatri, psikoloji ve sosyal psikoloji gibi çeşitli bilim dallarının konusunu oluşturmaktadır. Vermeye çalıştığımız örneklerde yer alan siyaset adamlarının marazi davranışları ise siyaset bilimciler tarafından çeşitli bilimsel araştırma ve incelemelere konu yapılmıştır. Bu tip hastalıklı ve olumsuz davranışlar, siyaset biliminde genellikle Makyavelizm ya da daha az bilinen, benzeri başka bir kavramla “siyasal narsisizm” olarak tanımlanmıştır. Devam edecek)