(Geçen haftadan devam) Türk tarihinde Anayasalı çağdaş bir yönetim mücadelesi veren başta Namık
Kemal, Ziya Paşa, Mithat Paşa gibi Osmanlı aydınları ve Jön Türkler ve daha sonra da Mustafa Kemal
Atatürk’ün önderliği etrafında toplanan asker, sivil aydınlar ve bürokratlardan oluşan Cumhuriyet
Devrimcileri de hep bu Fransız Devriminden ve Fransız Anayasası’ndan esinlenmişlerdir. Bizim
tarihimizdeki ilk Anayasamız 1876 tarihinde ilan edilen Kanun-u Esasi’dir. Mithat Paşa’nın öncülüğünde
hazırlanmıştır. O zamanlarda Veliaht konumunda olan II. Abdülhamid, bu Anayasayı tanıyacağını kabul
ettikten sonra Padişah olarak başa geçirilmiştir. Kanun-u Esasi, başta bulunan Padişahların mutlak olan
yetkilerini sınırlandırıyordu. Osmanlı Padişahları, yetkilerinin sınırlandırılması konusunda hep kıskanç
olmuşlar ve bunu bir türlü hazmedememişlerdir. Bu nedenle Kanun-u Esasi de topu topu 6 ay yürürlükte
kalabilmiş ve daha sonra Padişah II. Abdülhamid tarafından alınan tek yanlı bir kararla askıya alınmıştır.
Bu Anayasanın mimarı olan Mithat Paşa’nın sonu ise Taif Zindanları’nda boğdurulmak olmuştur. Osmanlı
Devleti’nin en çalkantılı ve bunalımlı dönemlerinde özgürlük mücadelesi veren İttihat ve Terakki Partisi
mensupları ise çocukça bir saflıkla ilan edilecek olan Anayasa’yı her sorunu çözecek sihirli bir değnek
olarak görmüşlerdir. Bunların özgürlük mücadeleleri sonucunda 1908 yılında II. Meşrutiyet ilan edilmiş
ve Teşkilat-ı Esasiye Kanunu Kabul edilmiştir. Ancak, yalnızca Anayasa’nın kabul edilmesiyle hiçbir
sorunun kendiliğinden çözülmediği görülmüştür. TBMM tarafından kabul edilen ve adına 1921 Anayasası
denilen Anayasa, işte bu Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun 4-5 maddesi değiştirilen devamıdır. Cumhuriyet
dönemindeki derli toplu ve çağdaş nitelikler taşıyan ilk Anayasamız 1924 Anayasasıdır. O da denge ve
denetim mekanizmalarının zayıf olması ve siyasal iktidara kontrol edilemeyecek kadar geniş yetkiler
tanıması dolayısıyla ve mevcut Demokrat Parti iktidarının kontrolden çıkmış olması gerekçesiyle 27
Mayıs İhtilali’nden sonra yürürlükten kaldırılmıştır. Yerine, bir “Kurucu Meclis” tarafından hazırlanan ve
yapılan bir referandum sonucunda kabul edilen 1961 Anayasası yürürlüğe konulmuştur. Bizim Anayasa
ve Anayasacılık tarihimizdeki en demokratik, çoğulcu, özgürlükçü, sosyal adaletçi ve çağdaş Anayasamız
işte bu 1961 tarihli Anayasamızdır. Kimi Anayasa hukukçularımıza göre, Anayasa tekniği açısından
bakıldığında dünyadaki en mükemmel Anayasalardan birisidir. Ancak bu Anayasamız da 12 Eylül 1980’de
yapılan askeri darbe sonrasında yürürlükten kaldırılmıştır. Bunun yerine, Askeri Yönetim tarafından
atanan üyelerden oluşturulan bir “Danışma Meclisi” tarafından yeni bir Anayasa hazırlanmıştır. Darbenin
Lideri Kenan Evren tarafından 1961 Anayasası için söylenen “bu Anayasa bize bol geliyor” söylemine
uyularak hak ve özgürlükler alanı iyice daraltılan bu Anayasa, “Hayır” demenin yasak olduğu, “Evet” oyu
kullanmak için düzenlenen tek taraflı kampanyalar sonucunda yapılan bir referandumla kabul edilmiştir.
Yaşadığımız süreçte bunun da çare olmadığı görülmüştür. 1982 Anayasası, Anayasal sorunları ortadan
kaldıracağı yerde kendisi bir sorun ve ayak bağı haline gelmiştir. 1980’den sonra kurulan siyasi partilerin
tamamına yakını, iktidara geldiklerinde bu Anayasayı kaldıracaklarını vaat etmelerine ve Anayasanın pek
çok maddesini değiştirmelerine rağmen 1982 Anayasası bugüne kadar hala yürürlükte kalmaya devam
etmiştir. Dünyada, ülkemiz kadar Anayasa eskiten ve değiştiren ikinci bir ülke yoktur. Anayasalar
değiştirile değiştirile adeta vidalı yönetmeliğe dönüştürülmüştür. 2018 Anayasa değişiklikleriyle geçilen
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin ise, dünya siyaset literatüründe bir eşi ve benzeri daha yoktur.
Bugün geldiğimiz noktada, ülkemizin yeni bir Anayasaya ihtiyacı olduğu konusunda tüm partiler ve
toplum kesimleri arasında geniş bir oydaşma (konsensus) sağlanmıştır. Yapılan tartışmalar bu
Anayasa’nın nasıl yapılacağı noktası üzerinde yoğunlaşmaktadır. Anayasalar çok geniş bir toplumsal
uzlaşmayla hazırlanmalıdır. Toplumsal ve siyasal istikrar açısından bu uzlaşmanın sağlanması bir gereklilik
ve zorunluluktur. Bir siyasi partinin büyük bir çoğunlukla iktidarda olsa bile tek taraflı olarak hazırlayacağı
Anayasalar, ülkemize huzur getiremez. Görünen odur ki, mevcut siyasal iktidar, zaman ve ortamı kendisi
için en uygun gördüğü anda yeni bir Anayasa yapma işine girişmeyi hedeflemektedir. Bunun için zaman
zaman nabız yoklamaktadır. Ancak, köprülerin altından çok sular geçmiş, bu arada muhalefet de belli
oranda güçlenmiştir. Başta CHP olmak üzere diğer muhalefet partileri ve çağdaş yaşamı benimsemiş olan
diğer toplumsal dinamikler, iktidarın kendi dünya görüşüne göre teokratik ve çağdışı bir Anayasa

yapmasına meydan vermeyeceklerdir. Umudumuz ve beklentimiz odur ki, yapılacak olan Yeni
Anayasa’nın ülkemizin gerçekten de ihtiyaç duyduğu çağdaş, tam demokratik, laik, çoğulcu, özgürlükçü,
sosyal adaletçi ve insan haklarına saygılı, sivil bir Anayasaya olmasıdır.