(Geçen haftadan devam) Ekonominin genellikle arza ve talebe göre belirlenen ve yazılı olmayan bazı kuralları vardır. Bunları emir-komuta ile değiştiremezsiniz. Örneğin enflasyon oranları piyasa koşullarına göre belirlenir, her şeyin olduğu gibi paranın da bir fiyatı vardır. Paranın fiyatı da faiz oranları da arz ve talep hareketlerine göre piyasa şartlarında belirlenir. Mal ve hizmetlerin fiyatları da arza ve talebe göre belirlenir. Tarım Kredi Marketlerinde satılan bazı malların fiyatlarının düşürülmesi örneğinde olduğu gibi, bunları emir-komuta ile kararname ile ya da yasa çıkarma ile belirleyemezsiniz. Öyle olsaydı bir yasa ile enflasyonu yasaklar, enflasyon belasından hep birlikte kurtulurduk. Ama az önce de söylemeye çalıştığım gibi, ekonominin piyasa koşullarında arza ve talebe göre oluşan ve yazılı olmayan kuralları vardır. Bunları yok saymak çok vahim sonuçlar doğurabilir. Gerçek rakamları değiştirerek düşük göstermeye çalıştığınız enflasyon bir süre sonra katlanarak yeniden ortaya çıkabilir. Bizde örneğin, Merkez Bankası Başkanlarının ve Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlarının sık sık değiştirilmeleri, yerine atanan görevlilerin daha sonra piyasa koşullarına göre değil, önceden verilmiş siparişler üzerine belirlenmiş enflasyon, faiz oranları ve istatistiki verileri mutlak bir itaatle, emir ve komuta zinciri içerisinde açıklamaları gibi uygulamalar; son zamanlarda ekonomi yönetiminin de askerileştiğinin göstergeleri olarak değerlendirilebilir. Askeri Ekonomi, Birinci Dünya savaşından önce ünlü Alman Başbakan Demir Şansölye lakaplı Otto von Bismarck tarafından uygulanmıştır. Bismarck, ülkesinin hemen hemen tüm kaynaklarını kullanarak o dönemin en önemli savaş aracı olan, top, tüfek ve askeri malzeme üreten fabrikaları kurmuştur. Başlangıçta ülkesindeki işsizliği önlemiş ve belirli bir kalkınma sağlamış ve refah düzeyini arttırmıştır. Ama aşırı silahlanma sonucunda Birinci Dünya savaşının çıkması nedeniyle hem Almanya’nın hem de öteki dünya devletlerinin yıkımına, 35 milyondan fazla insanın cephelerde ve cephe gerisinde ölümüne neden olmuştur. Yine aynı şekilde Askeri Ekonomi İkinci Dünya savaşından önce Adolf Hitler tarafından yine Almanya’da uygulanmıştır. Hitler de tıpkı Bismarck gibi ülkesinin hemen hemen tüm kaynaklarını kullanarak tank, top, tüfek ve askeri malzeme üreten fabrikaları kurmuştur. Bu sayede kısa sürede işsizliği önlemiş ve Alman gençlerinin orduya, SS’lere ve SA’lara katılmaları dolayısıyla yüksek istihdam sağlamıştır. Bu ve benzeri başarılı uygulamalar Hitler’e olan siyasi desteği arttırmıştır. Ama aşırı silahlanma nedeniyle İkinci Dünya savaşının çıkması sonucunda bütün uygarlık tarihi boyunca insanoğlunun karşılaştığı en büyük yıkıma ve bazı tahminlere göre 60 milyondan fazla insanın ölümüne neden olmuştur. Görüldüğü gibi Askeri Ekonomi yalnız bunu uygulayan ülkelere değil aynı zamanda tüm dünyaya ve insanlığa da ateş, kan, ölüm, gözyaşı ve büyük bir yıkım getirmektedir. Yaşanan yıkım ve acıların telafisi bazen yüzyıllar alabilmektedir. Bizim iktisat tarihimizde ise 1919-1922 yılları arasında zaten Ulusal Bağımsızlık Savaşının yapılıyor olması nedeniyle TBMM hükümeti tarafından uygulanan ekonomik model, Askeri Ekonomidir. Savaş koşullarında gerekli ve zorunlu olarak başarıyla uygulanmıştır. Büyük Zaferin ekonomik temellerinin Askeri Ekonomiye dayandığı söylenebilir. 1950’li yıllarda Kore Savaşına katılım, Nato’ya girme ve soğuk savaş koşullarının dayatması gibi nedenlerle ekonomik yapının askerileşme eğilimlerin artması 1960 ihtilalinin önemli nedenlerinden birisi olarak gösterilebilir. 70’li yıllarda ekonominin askerileşmesi 12 Mart muhtırasıyla sonuçlanmış, Anayasa’nın üzerine şal örtülerek ve parlamenter demokrasi askıya alınarak ancak sıkıyönetimle uygulanabilen baskıcı ara rejim dönemine geçilmiştir. Yine aynı şekilde 24 Ocak 1980’de alınan ekonomik istikrar tedbirlerinin olağan yönetimler tarafından uygulanmasının imkânsız olması da 12 Eylül 1980 darbesinin yapılmasının önemli nedenlerinden birisi olarak gösterilmektedir. Bu darbenin ülkemiz ve toplumumuz üzerindeki olumsuz etkilerinin hala devam ettiği hususu, konuyla ilgili tüm kesimler tarafından her fırsatta dile getirilmektedir. Bu açıdan bakıldığında; kimi iktisatçılar tarafından ülkemizde son yıllarda plansız, ölçüsüz ve denetimsiz biçimde zaman zaman başvurulduğu söylenen Askeri Ekonomi’den hızla vazgeçilmesi gerektiği önerileri sıklıkla dile getirilmektedir. Bunun aksine, mümkün olan en kısa sürede üretim ekonomisine geçilmesi görüşü ısrarla belirtilmektedir. Aksi takdirde, dış borcu milli gelirinin %62’sini aşan, ekonomisi güçlü olmayan, ekonomide ve teknolojide dışa bağımlı ve en önemlisi de teknoloji üretemeyen ülkemizde; Askeri Ekonomide ve özellikle de kaynak savurganlığında ısrar edilmesi halinde ekonomik krizlerin daha da derinleşerek devam edeceğini söylemek büyük bir kehanet olmayacaktır.