Devlet vergisiz olmaz.
Elbette vergimizi vereceğiz, yasalara uyacağız. Devlet çarkı mutlaka dönecek Fakat bazı konularda, özellikle de vergiler konusunda insanın şaşırmaması mümkün değil.
İşte birkaç örnek(*)
Arabanın satış fiyatı vergisi içinde iki milyon liradır.
Bu arabanın vergisi bir milyon iki yüz altmış üç bin seksen bir lira. Vergisiz fiyatı yedi yüz otuz altı bin dokuz yüz on dokuz lira.
Satış fiyatı otuz sekiz lira olan biranın on üç lirası vergi.
Satış fiyatı kırk dokuz lira olan sigaranın otuz beş lira otuz kuruşu vergi.
Satış fiyatı beş yüz lira olan rakının üç yüz yetmiş beş lirası vergi.
Aldığımız üç yüz yetmiş liralık benzinin iki kırk dört lirası vergidir.
Vergi oranları çok yüksek, bir arabanın vergisi ana fiyatının neredeyse iki katını buluyor. Bu kadar verginin altından kalkmak, vatandaşa bu kadar vergi yükünü yüklemek de adil değildir.
Bu kadar yüksek oranda alınan vergilerin nereye harcandığını bile sorgulayamıyor, soramıyoruz.
Biz vatandaş olarak vergilerimizi, kuruşu kuruşuna ve zamanında öderken, sermayedarların, özellikle de siyasi iktidarın yandaşı görünümünde olanların bazılarının yüz milyonlarca vergi borcu olanların borçları ya erteleniyor ya da siliniyor.
Bir gariban vatandaş da elektrik faturasını yatıramadığı için mahkemeye veriliyor.
O zaman insanın aklına şu soru gelmez mi?
'Bu çark kimler için dönüyor?'
Tabi ki iş adamlarımıza, üretenlere destek verilmeli.
Bir devletin yüz yirmi beş bin makam arabası, cumhurbaşkanının on altı uçağı, bir din adamının, yani imamın koruması olur mu?
Bir doktor imam hatip lisesi mezunu imamdan daha az maaş alıyor.
İmamın çalışma saati ile doktorun, öğretmenin, büro memurunun, teknik elemanların çalışma saatleri aynı mıdır?
Türkiye dışında hiçbir Müslüman ülkesinde devletin genel bütçesinden din adamlarına maaş ödenmez. Camide cemaate namaz kıldıran imam görevini yerine getirenlere para ödenmez.
Diyanet işleri başkanlığının yüz kırk bine yakın personeli var.
Bütçesi, birkaç bakanlığın toplam bütçesinden daha fazla olduğu halde, bu yetmiyor yıl içerisinde de ek bütçe isteniyor.
Üstelik nüfusumuzun tamamına da hizmet etmiyor.
Nüfusun en az yüzde on beşinin inanç bakımından diyanetle yakınlığı yok.
Önemli bir kesiminin de cami ile yakın alakası yok.
Müslüman ülkelerinde camiye toplanan cemaat içinden birisi çıkar ezanı okur, namazı kıldırır.
Hıristiyan toplumlarında ise, inanan kişi kiliseye üye olur ve her ay aidat öder veya içinden gelen bağış yapar.
Kilisenin giderleri böylece karşılanır.
Genel bütçeden kiliselere ve din adamlarına para ayrılmaz.
Kilise aidat ve bağışlardan bütün giderlerini karşılamaya çalışır.
İnanan kişi, inancının gereğini yerine getirirken devlete yük olmaz.
(*)Alıntı.