Halk ağır vergiler altında eziliyordu... Bir roman ya da tarih kitabı gibi başlamak istedim yazıma, daha
şatafatlı olsun diye. Şatafat demişken...
Şatafat içinde yaşamaya devam edebilsinler diye, her geçen gün yeni vergiler yüklüyorlar sırtımıza. Kredi
kartı limitine vergi isteniliyor şimdi de. Dünyada başka bir örneği yok. Deli Dumrul görse diz çöker, secde
ederdi. Milletin yıllarca çalışıp, didinip alabildiği otomobillere, neredeyse bir ömür harcayıp yine de
çoğunluğun alamadığı evlere, noter işlerine, alışverişte aldığımız her ürüne, elektronik aletlere, elektriğe,
suya, ulaşıma... Aklınıza ne gelirse, her şeye vergi... Hem de öyle küçük bir miktar değil, neredeyse
harcanılanın tamamı kadar. İsimleri de çeşit çeşit; katma değer, özel tüketim, bilmem ne payı falan
filan... Fakat kredi kartı limitine düşünülen vergi, cidden dünyada eşi benzeri görülmemiş bir icat. Buna
da şimdiden bir kılıf hazırlanmış tabii, milli savunma sanayii vergisi! Savunma sanayiine zaten milyarlar
aktarılıyor, insanların cebinden çıkacak 750 tl ye mi ihtiyaç var? diye sorabilirsiniz. Yok tabii, fakat böyle
milli bir kılıf hazırlanmalıydı ki sindirmesi kolay olsun. Sonuç olarak, insanlar vergiye değil de ödememek
için kredi kartı limitini düşürenlere laf etmeye başladılar bile. İşte asıl tehlikeli olan durum da bu! Millet
artık kendisine giren kazıkları umursamaz bir duruma evrilmiş. Eskiden bir şeyleri değiştirmeye gücü
olmasa bile kızar, tepki gösterirlerdi. Artık umursamıyorlar, çünkü alıştılar. Bunca vergiyi sırtımıza
yükleyenler de kendi şatafatlarından bırakın vazgeçmeyi, harcamalarını kısmayı bile düşünmüyorlar
doğal olarak. Ee itibardan tasarruf olmuyordu değil mi?
Milli savunma söz konusu olduğunda, insanların cebindeki son parasını bile seve seve vereceğini hepimiz
biliyoruz. Fakat mesele ne milli ne de savunma! Hükümetin bu söylemi bir kılıf olarak kullandığı oldukça
bariz ve çoğu insan tarafından da görülüyor. Ayrıca güven de vermiyorlar! Çünkü daha önce, deprem için
toplanılan vergilerin ortadan kaybolduğunu da gördük. Şimdi neden güvenip, güle oynaya paramızı
vermek isteyelim ki bu hükümete? Milletin cebindeki üç kuruş paraya bile göz dikmiş vaziyetteler.
Şeytanın bile aklına gelmeyecek taktikler geliştiriyorlar. Kredi kartı limiti üzerinden vergi... Zaten insanlar
kredi kartı ile geçiniyor, bir nevi borç ile. Sonra da geri ödeyebilmek için didiniyorlar. Bunlar da gelmiş aldığınız borç üzerinden bize de pay verin diyorlar. Şaka gibi değil mi? Neymiş, milli savunma! Özel uçaklarından, araç konvoylarından, saraylarından, lüks hayatlarından kısmak akıllarının ucundan
geçmiyor niyeyse. Kendileri milyon dolarlara çerez parası dedikleri için, halkın ne yaşadığından da
bihaberler. Eh kızmamak lazım, çünkü bu lüks ve şatafata erişmelerine biz izin verdik ya da engel
olamadık. Kızılması gerekenler; bu ve benzeri konularda kesinlikle hükümete ses çıkarmayıp, eleştiri
yapanlara saldıranlar. Neymiş Filistin'de insanlar, çocuklar öldürülüyormuş da biz 750 tl vermeyi
reddediyormuşuz. İsrail destekliyoruz yani bu vergiye karşı çıktığımız için. Hükümetin yalaka ve yalama
basını herkesi vatan haini ilan etmeye başladı bile. Hırsızlar, yandaşlar, yalakalar... Hepsini anlarım da
cebinde kirasını ödeyecek parası olmayan ve hala ısrarla bunları savunan halkı anlamam, anlamıyorum,
anlamayacağım da...
Sadece vergi konusu da değil, hemen hemen her konuda durum bu şekilde. Asla iktidara karşı bir eleştiri
yok, aksine yapılan eleştirilere saldırı var. Burger King, Starbucks çalışanlarına saldırıp, devlet eliyle
gönderilen gemi ve gemicikleri görmezden gelenler gibi. Boykot yapan/yaptığını düşünen kardeşlerim;
madem derdiniz Burger King, hükümeti eleştirsenize bunları kapatmadığı için. Madem ki bunlar bizim

düşmanımız, ne işleri var halâ burada? Hükümet niye, neden izin veriyor burada bulunmalarına?
Sorgulamak yok tabii. Fıtratınızda yoktur çünkü öyle alengirli şeyler. Gidip asgari ücretle çalışan
öğrencilere veya ucuz diye bir kahve içip saatlerce oturabildiği bir yer arayan insanlara saldırırsınız.
Affedersiniz ama hepiniz aptalsınız! İktidarın yalama bazı sanatçı bozuntuları da bu konu hakkında yorum
yapmaya başladı tabii. Mesela Sinan Akçıl denen sanatçı bozuntusunun şöyle bir tavsiyesi oldu: 5 gün
dayan, 10 paket sigara içme ve o parayı ülkenin savunma sanayii için değerlendir. Bak bak! 5 gün
dayanayım, çok az vergi veriyormuşum gibi. İşte bu ve benzeri yalama ve yalakalar, insanların cebindenki
para üzerinden millilik taslarlar. Fakat çıkıp milletvekilleri bir maaşlarını bağışlasın, Cumhurbaşkanı da
harcamalarını kıssın filan diyemezler. Çünkü yalaka ve yalama olmak bunu gerektirir! Diyorum ya Deli
Dumrul olsa diz çöküp, secde ederdi bunları görünce. Bence kara kara düşünüyorlardır: Bu millet
bedavaya hava soluyor, nefes alıyor; ne yapsak da bundan da bir şekilde vergi alsak diye. Uykuları
kaçıyordur hatta.
Geçtiğimiz günlerde Nobel ödülü alan Daron Acemoğlu'nun "Ulusların Düşüşü" adlı kitabından birkaç
pasajla devam edeyim. Seçkin bir grubun, gücü ele geçirip kaynakları sömürdüğü ülkeler fakirleşir. Az
gelişmiş ülkelerde sonuç daha da dramatik olur. Ülkelerin gelişmesi, sadece coğrafya ve kültürel kodlarla
açıklanamaz. Aynı coğrafya üzerindeki farklı refah seviyelerinin temel nedeni, yönetim tarzı ve
hükümetlerin politikalarıdır. Otoriter rejimlerde geçici olarak büyüme görülebilir ama kalıcı olmaz. Halkın
büyük çoğunluğunun katılımı ve onayıyla karar alan hükümetler, sistemi verimli bir döngü içine sokar.
Küçük bir grubu değil, çoğunluğu temsil eden katılımcı kurumların artması refahı da artırır. Adalet
sisteminin güçlendirilmesi, mülkiyet haklarının korunması, çoğulcu grupların yönetime katılması,
kaynakların doğru dağıtılması, fırsat eşitliği, yeniliklerin teşvik edilmesi, güçler ayrılığı ilkesi (yasama,
yürütme, yargı), kaynakların belirli bir zümre tarafından sömürülmesinin engellenmesi refah ve gelişme
için şarttır. Hukuk, çoğulcu demokrasi, güçler ayrılığı, hükümetleri denetleyen mekanizmaların varlığı,
teknoloji ve bilgiye yatırım, kapsayıcı ve çoğulcu kurumlar ve fırsat eşitliği ile birlikte bilimin yolundan
gidip tarihi süreçleri iyi okumak bu yüzden oldukça önemlidir. Kendisini aldığı ödülden dolayı kutlar, "Ulusların Düşüşü" adlı kitabını da okumanızı tavsiye ederim.
Yazımın sonuna gelmişken, Jean Leon Gerome'nin 1872 de çizdiği "Pollice Versa" dlı tablosundan
bahsetmek istiyorum sizlere. Tabloda kendinden aşırı emin bir gladyatörün, katil değil de bir kahraman
gibi davranması tasvir edilir. Kalabalıkların da baş parmaklarını aşağı indirerek öldür işareti yaptıklarını
görürüz. Burada gladyatör'ün tavrı suç işlemek için arkanı kalabalıklara dayarsan, o durum suç
olmaktan çıkar. anlamı verir. Dostoyevski'nin eylemlerimin ahlaki olup olmadıklarını, onların hitap
ettiği kitle belirler, demesi gibidir biraz da. Konusu geçmişken, neden Dostoyevski okutulmaz ki
okullarda?