Dürüstlük! "Bir insan nasıl olmalıdır?" sorusu karşısında herkesin ilk sıralara koyduğu, fakat toplumumuzda karşılığı olmayan veya önemini yitirmiş bir kavram. Çünkü ülkemizde dürüst ve iyi olan kişiler, genellikle saflıkla özdeşleştirilir. Hilekar ve sahtekarlar ise bunun aksine; -çoğunlukla- zeki ve uyanık kabul edilir. Birilerini kandıran, hile ile kazanç sağlayan kişiler övülür ve ne kadar akıllı oldukları anlatılır. Dürüst, hak yemeyen, kişisel çıkarları için hileye hurdaya başvurmayan kişilerin ise iyi ama saf oldukları söylenir.
Devlet nasılsa toplum da ona benzer ya da toplum nasılsa devlet ona göre şekillenir diyebiliriz. Çocukların ve gençlerin baskıyla, yasaklarla yetiştirilmesinden dolayı; bir şeyleri sürekli gizleme ihtiyacı hissetmeleri, karakter şekillenmesi sürecinde de dürüst olmalarına ket vuruyor. Toplum olarak baskı ve korku ile yetiştiğimiz için dürüstlük de çoğunluk tarafından acizlik olarak görülüyor. Sen mi kurtaracaksın ülkeyi, sen mi değiştireceksin sistemi? Böyle gelmiş böyle gider, sen yoluna bak... Bu tip cümleleri sıkça duyuyoruz. Böyle gelmiş böyle gider mantığıyla, sadece sisteme eklemlenmeyi zihinlere empoze eden yığınlar haline geldik. Ailemizden aldığımız ilk temel eğitimde de durum böyledir ve öğrenim hayatımız boyunca da böyle devam eder...
Peki, toplumda ne gibi yansımalar görüyoruz? Misal vermek gerekirse; başarı odaklı değildir bizde insanlar. Kendileri başarısız olunca, etrafındakiler de başarısız olsun isterler. Çünkü etrafındakiler de aynı konuma düştüklerinde, başarısız olmayı çok da önemsemezler. İyice bakın çevrenizdeki insanlara ve gözlemleyin... Neredeyse herkes yanındakini kendi seviyesine çekmeye çalışır. Kıskançlık ve çekememezlik iliklerimize dek işlemiştir çünkü. Kendimizden üstün gördüğümüz kişileri kendi seviyemize çekemiyorsak, ya onlarla iletişimi keser ya da başarılarını karalamaya çalışırız.
Küçük yaşlarda ailemiz, akrabalarımız, hatta öğretmenlerimiz tarafından ne olacağımız sorulur bizlere. Hatırlarsınız eminim, hepinize sorulmuştur. "Büyüyünce ne olacaksın?" Bu soru karşısında istenilen cevaplar; doktor, mühendis, polis, öğretmen vb. şeklindedir. İyi, dürüst bir insan olmak ya da haksızlıklara karşı çıkan biri olmak geçerli bir cevap değildir. Mesleğinin ne olacağı veya kaç para kazanacağın önemlidir o yaşta bile. Para getirme olasılığı düşük veya riskli alanlar da hakir görülür. Mesela ben ressam olmak istediğimi söylerdim çocukken. Çevremden aldığım destek ise "Ressam olup ne yapacaksın, aç kalırsın." şeklindeydi. Büyüyünce de bu durum değişmez. Öncelikle nereli olduğunu ve ne iş yaptığını öğrenmeye çalışır herkes. Ne önemi var ne iş yaptığımızın veya nereli olduğumuzun? Neden iyi biri olup olmadığınızı öğrenmeye çalışmaz insanlar? Ekonomik seviyeniz ve statünüz önemlidir çünkü onlar için, onu öğrenmeye çalışırlar. Kazandığınız paraya göre de sizi belirli bir yere koyar ve ona göre muamale ederler. Beş para etmez bir insan olsanız da ekonomik olarak iyi durumda ya da sosyal statü olarak yüksek bir yerde görünüyorsanız, saygı görürsünüz. Tam tersine dört dörtlük bir insan da olsanız işiniz, paranız yoksa veya azsa, çoğunluk tarafından değeriniz bilinmez.
İşte toplumumuzun çürümesine olanak sağlayan temel problemlerden biri de budur: Karşımızdaki kişiyi gelir seviyesine veya sosyal statüsüne göre konumlandırmak… Bu yüzden herkes birbiriyle rekabet halindedir. Bu yüzden başarılı ve dürüst insanlar sevilmez. Sahtekarlık, hile, güç ve zorbalık ile elde edilen kazanımlar kabul görür. Dürüstlük kazanç getirmediği için sadece lafta önem arz eder. Toplumun çürümüşlüğüne kanıt mı arıyorsunuz, o halde etrafınıza bakın. Dost kara günde belli olur derler ya aslında bu tam bir aldatmacadır. Dost iyi günde belli olur aslında. Kötü gününüzde yanınızda birçok sahtekar olacaktır. Çünkü zayıflığınız onların güçlü hissetmelerine olanak sağlar. Bu yüzden bir başarı, kazanım, terfi veya güzel bir olay yaşadığınız zamanlara yoğunlaşın. Dürüst insanlar göreceksiniz etrafınızda. Bu gibi durumlarda sizinle mutlu olan insanlardır gerçek dostlarınız. Toplumun çürümüşlüğünü de bu kişilerle temizleyeceğiz. Evet belki bir çiçekle bahar gelmez ama her bahar bir çiçekle başlar...