İkinci Dünya Savaşı hakkında hepimizin az çok bilgisi vardır. Özellikle de Hitler ve Naziler hakkında onlarca film, dizi, kitap okumuş ya da seyretmişizdir. Nazi toplama kamplarında yaşanılan vahşet, çeşitli şekillerde defalarca karşımıza çıkmıştır. Peki aynı savaş sürecinde Nazi toplama kamplarından bile daha kötü ve insanlık dışı yerlerin olduğunu biliyor muydunuz? Peki bu yerin Japonya'da olması sizi şaşırtır mı? O zaman sizi 731. Birim ile tanışırayım.

731. Birim, resmi olarak Salgın Hastalıkları Önleme ve Su Arıtma Merkezi adıyla kuruldu. Ne kadar masum bir isim değil mi? Fakat aralarında kadınlar ve çocukların da bulunduğu en az 3000 kişi burada çeşitli deneylerde kullanıldı. Savaş boyunca her yıl en az 600 kişi bu tesislere gönderildi. Deneylerde kullanılacak insanlara kısaca kütük deniyordu ve bazen 731. Birim'in çalışanları arasında "Kaç tane yeni kütük geldi?" şeklinde espriler yapılıyordu. Kurbanların cesetleri ise yakılarak imha ediliyordu. Deneylere tabi tutulanların çoğunluğunu Çinliler ve Ruslar oluşturmaktaydı. Geri kalan küçük bir yüzde ise Moğol, Koreli ve diğer savaş esirlerinden oluşmaktaydı.

Burada öyle deneyler yapılıyordu ki Nazi toplama kampları bunların yanında oldukça masum kalır. Diri gömmeler, dondurmalar, anestezisiz diri kesimler, göz çıkarıp karın deşmeler, bomba ve mermileri vücutta sınamalar, aç ve susuz bırakıp tepkileri incelemeler... Kurbanların kolları, bacakları kesiliyor, sağdakiler sola, soldakiler sağa dikiliyordu. Mideleri çıkarılıp yemek boruları doğrudan bağırsaklarına bağlanıyordu. Beyin gibi organlardan parçalar kesilip vücudun verdiği tepkiler inceleniyordu. Kaç derecelik ısıya ne tepki verildiği de aynı şekilde inceleniyordu. Tecavüz standart bir uygulamaydı ve sonrasında doğan bebekler de kobay olarak sisteme dâhil ediliyordu.

731. Birim ve buraya bağlı diğer birimler, bulaşıcı hastalıkların bilinçli olarak kitlelere bulaştırılmasını sağlayacak biyolojik silahların araştırması, geliştirmesi ve II. Dünya Savaşı boyunca Çin halkı (hem sivil hem de askerler) üzerinde deney amaçlı kullanılması için çalışmalar yürüttüler. Laboratuvarlarda yetiştirilen vebalı pireler, alçak uçuş yapan uçaklar vasıtasıyla insanlara bulaştırıldılar. Bu saldırı sonucu yayılan hıyarcıklı veba, binlerce insanın ölümüne yol açtı.

Diğer deneylere örnek olarak; ne kadar süre dayanabildiklerini ölçmek için mahkûmların aç, susuz bırakılması ve bu koşullar altındaki ölüm sürelerinin ölçülmesi, yüksek basıncın insan vücudu üzerindeki etkilerini incelemek için mahkûmların özel odalara konulması ve mahkûm ölene kadar odanın basıncının arttırılması, vücudun maruz kaldığı sıcaklık ve vücuttaki yanıklarla hayatta kalma süresi arasındaki ilişkinin incelenmesi, mahkûmların vücutlarının ölene dek burulması ve eklemlerden çekme vasıtasıyla uzatılması, mahkûmlara hayvan kanı ya da deniz suyu enjekte edilmesi, kurbanların ölümcül dozlarda X-ışınlarına ve gaz odalarında çeşitli kimyasallara maruz bırakılması, diri diri yakılması ya da gömülmesi.

731. Birim'den sorumlu kişi korgeneral ve aynı zamanda bir mikrobiyolog olan Shirō Ishii, Japon toplama kamplarında binlerce insan üstünde ölümcül deneyler yaparak ölmelerine sebep olmuştur. Peki savaş bitince Shirõ İshii ve bu suçları işleyen kişilere ne oldu dersiniz? Hiçbir şey. Evet yanlış duymadınız, işlenilen bu insanlık dışı suçlardan dolayı sorumlular hiçbir ceza almadı. Aynı şekilde Japonya'da bu suçları resmi olarak hiçbir zaman kabul etmedi.

 İkinci Dünya Savaşının sona ermesinin ardından, suçlularının yargılanma süreci başladı. ABD'li yetkililer tarafından tutuklanan Ishii ve ekibi, yaptıkları korkunç deneylere ait bilgi ve belgeleri vermeleri karşılığında 1946’da Tokyo mahkemesinde savaş suçları savcılığı tarafından dokunulmazlık aldı. Hatta ABD, savaş suçlularını sığınmacı olarak kabul etmeyi teklif etti. Bu kirli pazarlığın sonucunda, biyolojik ve kimyasal silah üretimine, insanlar üzerinde yapılan deneylere ait tüm bulgular ABD’ye teslim edildi ve karşılık olarak kimse ceza almadı. Kurbanların Yahudiler gibi lobisi de olmadığından bu insanlık dışı olaylar tarihe karıştı.

Sonuç olarak; tarih okuması yaparken, size anlatılanlara her zaman şüpheyle yaklaşın derim. Çünkü bize hep savaşlar ve sonucunda kazanılan başarılar anlatılır. Fakat savaşın kazananı, sadece ondan çıkar sağlayan insanlığını kaybetmiş güç sahipleridir. Kaybedenler de o ırk, bu halk değil tüm insanlıktır. Anlatılanlar da çoğu zaman gerçeklerin çarpıtılmış halleridir. Ve asla unutmayın ki en kötü barış bile en görkemli savaştan iyidir.