Her yıl olduğu gibi bu yıl da yine, takvimler 24 Kasım’ı gösterdiğinde çeşitli etkinlikler düzenlenecek ve “Öğretmenler Günü” kutlamaları yapılacaktır. Bundan farklı olarak her yıl 5 Ekim günü “Dünya Öğretmenler Günü”, 16 Mart’ta “Öğretmen Okullarının (Darülmuallimin’in) Kuruluş Günü”, 17 Nisan’da ise; “Köy Enstitülerinin Kuruluş Günü” kutlamaları yapılmaktadır. Öğretmenlerle, öğretmen eğitimiyle ve öğretmenlik mesleğiyle ilgili bu kadar çok anma günü olunca ister istemez kafalar biraz karışıyor. Hele genç kuşakların, bu tarihlerin ne anlama geldiği konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıklarını görünce insan ister istemez hem hayretler içinde kalıyor ve hem de gerçekten büyük bir üzüntüye kapılıyor. Ortada bu türden belirsizlikler olunca, insanın aklına doğal olarak “acaba bu tarihlerden hangisi gerçek Öğretmenler Günü’dür?” ya da “Öğretmenler Günü’nü bu tarihlerden hangisinde kutlamalıyız?” şeklinde takılan sorularının yanıtlarını aramak geliyor. Bizim eğitim tarihimizde, devlete bağlı okullarda öğretmen yetiştirmek için açılmış olan ilk kurumsal yapı; Darülmuallimin’dir. Bu okul, Sultan Abdülmecid döneminde, 16 Mart 1848'de, rüştiyelere; yani bugünkü ortaokullara erkek öğretmen yetiştirmek üzere açılan okuldur. Öğretmene duyulan ihtiyacın artması nedeniyle daha sonra bu okulların sayıları arttırılmış ve kız öğretmen yetiştirmek üzere de ayrıca Darülmuallimat’lar kurulmuştur. Darülmualliminlere 1925 yılında Muallim Mektebi, 1932-1933 eğitim öğretim yılından itibaren ise Öğretmen Okulu adı verilmiştir. Ülkemizdeki öğretmenler, 12 Eylül 1980 Askeri darbesinden önceki yıllarda; özgünlüğü, ilk olması ve tarihselliği nedeniyle, işte bu 16 Mart Günü’nü “Öğretmen Okullarının Açılış Günü” olarak kutlanmaktaydılar. Ayrıca Köy Enstitülü öğretmenler ve TÖS ve TÖB-DER çatısı altında örgütlenmiş olan devrimci ve demokrat gelenekten gelen öğretmenler de yine bu 16 Mart Gününü kutlamakla birlikte bundan ayrı olarak 17 Nisan Gününü de “Köy Enstitülerinin Kuruluş Günü” olarak kutlamaktaydılar. 12 Eylül Askeri Cunta yönetimi, bu köklü geleneksel kutlamalara iyi gözle bakmadılar. Bunları değersizleştirmeye ve unutturmaya çalıştılar. Bunun yerine, Mustafa Kemal Atatürk’ün, Millet Mektepleri Baş Öğretmenliğini kabul etmesinin anısını yaşatmak gerekçesiyle; 1981 yılında aldıkları bir kararla 24 Kasım’ı “Öğretmenler Günü” olarak ilan ettiler. Ayrıca, yine bu aynı 12 Eylül Faşist Cuntacıları, Ordu Evleri örneğinden esinlenerek Öğretmen Evlerini kurdular. Faşist 12 Eylül Cuntacılarının bu uygulamaları, belki de bozuk bir saat bile bir günde en az iki kere doğruyu gösterir misali, askeri darbe yönetimi boyunca yaptıkları sınırlı sayıdaki olumlu işler arasında gösterilebilir. Demek ki bazen, yanlış adamlar da doğru işler yapabilirlermiş. Her ne kadar askeri darbe yönetimince kabul ve ilan edilmiş olsa bile 24 Kasım kutlamalarının bizim eğitim tarihimizde önemli bir yeri ve özgün bir anlamı vardır. Çünkü Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk, 1 Ekim 1928 günü gerçekleştirdiği Harf Devrimi’ni hayata geçirebilmek amacıyla bizzat kendi tasarımı olarak “Millet Mektepleri”ni kurmuştur. 24 Kasım 1928 günü ise kendi kurmuş olduğu bu “Millet Mektepleri”nin Baş Öğretmenliğini kabul etmiştir. Millet Mektepleri, o yıllarda henüz kabul edilmiş olan Latin Alfabesiyle halkın tamamına okuma-yazma öğretme konusunda çok büyük başarılar sağlamıştır. İşlevsel ve etkin bir model olması nedeniyle daha sonra, dünyada bugün bile efsaneleşmiş bir öğretmen yetiştirme modeli olarak kabul edilen “Köy Enstitülerinin” kurulmasına esin kaynağı olmuştur. Öğretmenler Günü’nün konuluş amacı; öğretmenin toplumdaki yerini, rolünü, önemini ve değerini anlamak ve anlatmaktır. Öğretmeni, toplum içerisinde hak ettiği saygın yerine oturtmaktır. Öğretmenler arasındaki bağı kuvvetlendirmek, öğrencileri ile aralarındaki sevgi, saygı ve dayanışmayı güçlendirmektir. Emekli olan öğretmenleri saygıyla anmak ve yeni atanmış öğretmenlerin mesleklerinin bilincine varmalarını sağlamaktır. Başlangıçta, söylemde böylesine ideal olan bu hedeflere ulaşmak için yapılan kutlamalar, zaman içerisinde giderek anlamını yitirmiş ve sıradanlaşmıştır. Özünden ve amacından saptırılmıştır. Âdet yerini bulsun diye yasak savarcasına geçiştirilen bir gün haline getirilmiştir. Öğretmenlik mesleği ise, sadece Öğretmenler Günü’nde şarkılarla, şiirlerle anılan, söylemde yüceltilen, ertesi gün ise unutularak kaderiyle baş başa bırakılan bir meslek konumuna düşürülmüştür. Bugün geldiğimiz noktada; acaba böyle bir günü kutlasak mı? Yoksa, kutlamasak mı? Diye insanı ikilem içerisinde bırakan, hüzünlü bir güne dönüştürülmüştür. Ancak, mevcut koşulların tüm olumsuzluk ve zorlamalarına karşın, bu gerçekten önemli ve çok anlamlı gün, yine de çeşitli tören ve etkinlikler düzenlenerek kutlanmalıdır. Böylelikle, 24 Kasım Öğretmenler Günü geleneği ve coşkusu yaşatılmaya ve geleceğe taşınmaya çalışılmalıdır. (devam edecek)

MEÜ. E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL