Felsefe tarihinin en önemli akımlarından biri olan ve günümüz yaşamında önemli izler bırakmış olan ‘’Pozitivizm’’ ya da ‘Olguculuk’: Araştırmaları olgulara (Beş duyunun kavrayışlarına indirgeyen) dayandıran, dinleri ve idealizm içeren felsefik görüşleri reddeden(metafiziği), en güvenilir bilginin, deneyler yoluyla elde edilebileceğini savunan felsefe öğretisi ve akımıdır. Felsefik ekol olarak eski Yunan Sofistlerine ve 3.yüzyıl düşünürü Empiricus’a kadar kendisine bir fikirsel arka plan oluşturmakta. Pozitivizm kavramını ilk kullanan kişi Fransız sosyalizminin kurucusu olan Henri de Saint Simon 1760-1825 yılları arasında yaşamış olan Fransız filozof ve iktisatçıdır. Bu akımın kitlelere ulaşmasının sağlayan isim ise Saint Simon’un öğrencisi ve sekreteri olan Matematikçi, Sosyolog ve Filozof Auguste Comte’dur.(1798 - 1857)Saint Simon’un bilimsel bilginin baskın olduğu bir toplum bilimi(Sosyoloji) olması gerektiğini vurgulaması nedeniyle pozitivizmi ilk dile getiren filozof olduğu kabul edilir. Ortaçağ’da (Skolastik Dönem) mevcut olan Kilisenin baskıcı sistemi yüzünden bilimsellik ön planda olamamış, toplumsal yapıda da bozukluklar görülmüş, baskıların yarattığı kaotik ortam yeni fikirlerin ortaya çıkışına sebebiyet vermiştir. Pozitivizm de bu noktada metafizik ve teolojiyi reddederek toplumun en güvenilir bilgi ile gelişimini sağlayabileceğini savunmuştur.
AugusteComte ve Pozitivizm
Modern anlamda Sosyolojinin kurucusu olarak kabul edilen Auguste Comte, büyük oranda Saint Simon’un fikirlerinden esinlenmiştir.Aguste Comte, pozitivizmi insanlığın geçirdiği ‘üç hal’in sonuncusu olarak görmüş, hatta pozitivizmi Katolik inançlarla(tamamen karşıtı olmasına rağmen) uyuşturmaya çalışarak onu bir din haline dönüştürmeye çalışmıştır.(Fransız yazar-şair, aslında hafifmeşrep bir kadın olan Clotilde de Vaux’a,duyduğu obsesif ve tutkulu aşk nedeniyle buna yönelmiştir.)
Comte’un Pozitivizm akımını savunurken Fransız İhtilali’nin yarattığı kaotik toplum yapısına çözüm arama ihtiyacı içerisinde olduğu söylenebilir. Toplumun yeniden düzenlenmesinde kullanılacak bilgi pozitif bilgi olmalıdır. Fizik ve Kimya bilimlerindeki sebep -sonuç ilişkisindeki yasalar gibi Sosyoloji’nin de bu tarz yasalara sahip olduğunu iddia etmiştir.
Deney ve gözleme dayalı bilgiler belli bir sistem dâhilinde din, siyaset gibi alanlarda kullanılmalıdır. Olgular araştırılmalıdır ve olgular arasındaki sabit ilişkiler gözlemlenmelidir. Bilgiye ulaşma sadece deney ve gözlem yoluyla olmalıdır ve bilginin doğruluğu duyular ile kanıtlanmalıdır. (Burada kaba bir indirgemecilik yapıyor) Yani bilinmezliklere, metafiziksel varsayımlara yer yoktur ve metafizik bu noktada pozitivizm alanından ayrılmaktadır.
Comte, yaşadığı dönemi bilgi çağı olarak kabul etmiştir. İnsanlık yüzyıllar boyunca çeşitli aşamalardan geçerek bilgi çağı dönemine ulaşabilmiştir. Bilgi; insan düşünüşündeki farklılıklar sayesinde evrim geçirmiştir. Comte insanlığın geçirdiği süreci meşhur “Üç Hal Yasası” ismini verdiği bir yasa ile açıklamaktadır. Bu yasa şu şekildedir:
1. Teolojik Evre: Dinsel öğretilerin hakim olduğu dönemdir. Bu dönem üç basamak olarak gelişmiştir.
1. aşama; insan çevresindeki herhangi bir cansız materyale anlamlar yüklemiş, onu akıllı olarak nitelendirmiştir. Bunu “Putperestlik” olarak da nitelendirebiliriz.
2. aşama; insan yaşadığı olayların kendisinin göremediği güçler tarafından gerçekleştirildiği inancını benimsemiştir. Yani “Politeizim(Çok tanrıcılık)” ortaya çıkmıştır.
3.aşama ise; gücün tek bir varlığa ait olduğu düşüncesi ortaya çıkmıştır. “Monizm(Tek tanrı)” inancı yerleşmiştir.
2. Metafizik Evre: Bu dönem soyut gücün ön planda olduğu dönemdir. Soyut güçten kastedilen; evreni yöneten insanlardan bağımsız bambaşka bir güçtür. Somutta aranan Yaratıcı figür artık soyut bir form olarak kavranmaktadır.
3. Pozitif Evre: Aynı zamanda bilimsel aşama olarak da bilinir, gözlem, deney ve karşılaştırmaya dayalı bilimsel açıklamaları ifade eder. Pozitif açıklamalar; doğrulanmaları için belirli bir yönteme, bilimsel düzlemde ifadelenmeye güvenirler. Bugün insanlar sebep-sonuç ilişkileri kurmaya çalışıyorlar. Pozitivizm, dünyaya tamamen düşünsel bir bakış açısıyla yaklaşan, ayrıca veri ve gerçeklerin gözlem ve sınıflandırılmasını vurgulayan bir yaklaşımdır. Bu; Comte'a göre en yüksek, en evrimleşmiş düzey ve yaklaşımdı.
Comte gözleme dayalı olarak toplum yapısının sahip olduğu dinamikleri açıklamaya çalışmıştır. Bu açıklamayı “Bilimlerin Hiyerarşisi” başlığı altında yapmıştır.
Bilimlerin Hiyerarşisi’ndeki sıralama şu şekildedir
1. Matematik
2. Geometri
3. Fizik
4. Kimya
5. Biyoloji
6. Sosyoloji
Bu sıralamada şöyle bir mantık gömülüdür; her bilim kendinden önceki bilimi kapsamış ve matematikten sosyolojiye ulaşılmıştır. Bu durumda sosyolojinin kendinden önceki tüm bilimleri kapsadığı sonucuna ulaşmıştır.
Comte bilimleri “Soyut Bilimler” ve “Somut Bilimler” olmak üzere ikiye ayırmıştır. Hiyerarşik düzende ifade ettiği bu bilimleri soyut bilimler olarak nitelendiren Comte bunlara karşılık gelen somut bilimler de olduğunu söylemiştir. Bu somut bilim ve soyut bilim arasındaki ilişkiye bir örnek olarak; Biyoloji(Soyut bilim) ve Zooloji (Somut Bilim) verilebilir. Soyut bilim olarak nitelendirdiği bilimler olguların yasalarıyla ilgilenmekte, somut bilimler ise bu yasalara tabi olan varlıklarla ilgilenmektedir. Toplum da yine ikiye ayrılmaktadır; “Statik Toplum” ve “Dinamik Toplum”. Statik toplum yasalarla ilgilenirken yani soyut bilimi temsil ederken, Dinamik toplum bu yasaların toplum üzerindeki etkilerini incelemekte ve somut bilimi temsil etmektedir.
Comte Sosyolojik çalışmalarda tümevarım yöntemini kullanarak bilgiye ulaşmaya çalışmıştır. Yani tek tek olgulardan yola çıkarak genel bir çıkarıma ulaşmaya çalışmıştır.. Toplum sisteminin temeli olan bireyin öznellikten sıyrılarak toplumsal bütünlüğe ulaşma amacı(Emile Durkheim’in ve haliyle Ziya Gökalp’ın de benimsediği bir yaklaşım.Çünkü büyük sosyolog olarak tanıtılan Gökalp, aslında Durkheim’in sosyolojik ilkelerinin sadece tercümanlığını yapmıştır.) beş düşünsel görev ile mümkündür. Bunlar;
1. Bütünleme
2. Çözüm
3. Genelleme
4. Sistemleştirme
5. İlişki kurmadır.
Comte bu görevlerinin tümünü “Beyin Kuramı” olarak nitelendirmiş ve bu kuramın toplumsal mekanizma içerisinde olması gerektiği sonucuna varmıştır. Bireycilikten çok toplumsallığın öne çıkmasını savunmuştur
Pozitivizm Karşıtı Görüşler
Pozitivizmin barındırdığı çelişki ve boşluklarve tüm düşünce sisteminin Ampirik(Deneysel) bilgi üzerine kurulması, gelenek gibi dogmaların göz ardı edilip reddedilmesi pozitivizmin etkinliğinin sorgulanmasına sebep oluştur. Bu durum kuşkusuz anti-pozitivist savunuları da beraberinde getirmiştir. Bu karşıt görüşlerden bazıları şu şekildedir:
Erich Fromm’a göre; pozitivizm toplumu analiz etmek için yeterli bir sistem değildir. Toplumsal gelişimi takip etmek için ruhbilim de önemlidir. Psikanaliz yöntemlerinin uygulanması gereklidir.
Nietzsche’ye göre; toplumun temelini oluşturan insan davranışları belirli olgusal verilere dayalı değildir, insanın davranışları etkileyen şablonlar olmamalıdır. İnsanın davranışlarını belirleyen yine insanın kendisidir.İnsan doğasının yasaları ön görülemezdir.
Günümüz ulus devlet fikrinin babası büyük felsefeci Hegel’e göre; metafizik önemlidir. Bilgi düşünce yoluyla sağlanmalıdır. Varlık bir bütündür, nesnel olarak kabul görmeyen bilgi düşünce yoluyla doğrulanabilir. Metafizik göz ardı edilemez. Bilgiye ulaşmada sadece nesnel veriler yeterli değildir.
Bağlayacak olursak:
Pozitivizm ortaya çıktığı zamanın ilerisinde bir akım olmasına rağmen günümüz insanın toplumsal ihtiyaçlarını ifade etmesinde ve bu ihtiyaçların giderilmesinde çok geri kalan bir düşünce sistemi haline gelmiştir. Kuantum fiziğinin keşfiyle beraber pozitivizme getirilen eleştiriler çok sağlam bir dayanağa kavuşmuştur. Çünkü beş duyumuzun kavrayamadığı bir boyutun fiziğiydi. Çünkü Pozitivizm teorik olarak kurgulanırken Newton fiziğinin yasalarını örnek almıştı. Kuantum fiziğinin kanunları yeterince açıklığa kavuştuğunda pozitivist yaklaşım kuvetle muhtemel yerle bir olacak.. Doğa bilimlerinde yararlanılabilen pozitivist yaklaşımın, temelini değişkenlik gösteren insanın oluşturduğu toplum sisteminde mutlak bilgiye ulaştırması kuşkuludur. Toplumlar farklı ahlak, inanç sistemlerine sahiptir. Pozitivist bir yaklaşım incelemelerin belli bir sistem dâhilinde olmasını sağlayabilir fakat topluma dair genellemeye götüremez. Toplum hakkında varılacak yargılara ulaşılırken sadece deney ve gözlem yeterli olmayacaktır, metafizik ve soyut unsurların da ele alınması gerekmektedir.