Mersin, Akdeniz’in incisi, bereketli toprakları ve zengin doğal kaynaklarıyla bilinir. Ancak son yıllarda, şehrimizin tarım arazilerinin turizme açılması konusu, giderek daha fazla tartışılır hale geldi. Tarım arazilerinin turizm ve rant uğruna feda edilmesi, sadece Mersin’in değil, tüm ülkemizin geleceğini etkileyen bir mesele.
Mersin, Türkiye’nin en önemli tarım merkezlerinden biridir. Narenciye, zeytin, muz ve çeşitli sebzelerle dolu bu bereketli topraklar, hem yerel hem de ulusal ekonomiye büyük katkılar sağlamaktadır. Ancak, tarım arazilerinin turizm projelerine kurban edilmesi, bu toprakların ve dolayısıyla tarımın geleceğini tehlikeye atmaktadır. Özellikle kıyı bölgelerinde artan otel, tatil köyü ve rezidans projeleri, tarımsal alanları hızla daraltmakta ve ekosisteme ciddi zararlar vermektedir.
Tarım arazilerinin turizme açılması, kısa vadede ekonomik kazanç sağlasa da uzun vadede hem çevresel hem de ekonomik kayıplara yol açabilir. Bu tür projeler, sadece toprağı değil, aynı zamanda su kaynaklarını da tüketir. Yeraltı sularının azalması, tarım için kritik öneme sahip suyun erişimini zorlaştırır. Ayrıca, betonlaşma ve yapılaşma, toprak kalitesini düşürerek gelecekte tarım yapılmasını imkansız hale getirebilir.
Elbette, turizm Mersin için önemli bir gelir kaynağıdır ve doğru yönetildiğinde, tarım ve turizm birbirini destekleyebilir. Ancak, bu dengeyi kurarken uzun vadeli planlama ve çevresel sürdürülebilirliği göz ardı etmemek gerekir. Tarım ve turizmin birlikte var olabileceği sürdürülebilir projeler geliştirilmelidir.  Gelecek nesillere verimli topraklar ve temiz bir çevre bırakmak için bu dengeyi doğru kurmak zorundayız.