Şehirler, insan yaşamının kalbi gibidir. Hayatın koşturmacası, iş temposu, trafik ve sosyal aktivitelerle dolup taşar. Ancak bu yoğunluğun içinde gizlice büyüyen ve çoğu zaman fark edemediğimiz bir tehlike var: gürültü kirliliği.

Gürültü kirliliği, sadece rahatsız edici bir durum değil, aynı zamanda sağlığımızı ciddi şekilde tehdit eden bir unsurdur. Trafik sesleri, inşaat gürültüleri, yüksek sesle müzik çalan mekanlar, hatta günlük konuşmaların desibel seviyesindeki artışları bile bu sorunun parçalarıdır. Peki, bu ses bombardımanı altında yaşamaya alıştığımızı mı sanıyoruz, yoksa sessizliğin değerini kaybediyoruz mu?

Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre, uzun süreli yüksek ses maruziyeti işitme kaybına, stres, uyku bozuklukları, kalp hastalıkları ve hatta depresyona neden olabilir. Özellikle çocuklar ve yaşlılar, bu durumdan en çok etkilenen gruplar arasında yer alıyor.

Mersin gibi büyüyen ve gelişen bir şehirde bu sorun daha da belirgin hale geliyor. Sahillerimizde martıların sesi yerine arabaların korna seslerini, yayla köylerimizde doğal esintilerin yerini jeneratör gürültülerini dinler hale geldik. Oysa Mersin, doğası ve sakinliğiyle bilinen bir şehir olarak gürültüyle anılmamalı.

Bu noktada çözüm için bireysel ve toplumsal adımlar atmak gerekiyor. Örneğin, araç kornasını gereksiz yere kullanmamak, inşaat çalışmalarında ses yalıtımına dikkat etmek, yüksek sesle müzik çalan mekanlara yaptırım uygulamak gibi adımlar, gürültü kirliliğini azaltmada etkili olacaktır. Belediyelerimiz, bu konuda farkındalık kampanyaları düzenleyerek, sessiz alanlar yaratmak için projeler geliştirebilir.

Unutmayalım ki sessizlik, sadece huzurun değil, aynı zamanda sağlıklı bir yaşamın da anahtarıdır. Şehirlerimizi daha yaşanabilir kılmak için seslerin kontrol altına alındığı, dengeli bir yaşam alanı oluşturmak hepimizin sorumluluğudur.

Belki de bugün, bu yazıyı okuduktan sonra kulaklarınızı sessizliğe açmak için bir fırsat bulabilirsiniz. Deneyin, sessizlik size çok şey anlatacak.