Dünya bir ülke olsaydı,

Başkenti de Napolyon Bonapart'ın dediği gibi İstanbul olsaydı,

Üretim bol, gereksinimler karşılanıyor olsaydı,

Çocuklardan başlayarak en yaşlısına kadar herkes mutlu olsaydı,

Herkesten yeteneğine göre ve herkese ihtiyacına göre dağılım olsaydı,

Mutluluk hikayeleri kitaplardan çıkıp, gerçekten yaşanılıyor olsaydı,

Ne güzel olurdu değil mi?

Sekiz milyar insanın yediden yetmişe gözlerinin içinin güldüğü bir dünyaya kim karşı çıkabilir ki?

Ancaaaakkk;

Gerçekler, hayal ettiklerimiz gibi değil!

Bir kez daha 'Ancaaaakk' çekelim ve diyelim ki; 'Hayaller güzeldir ve gerçekleştirilmek için

vardırlar.'

İnsanlığın oluşumundan bu yana geçirilen evreler ne yazık ki önce devletleşme ve sonra da rekabetin ortaya çıkmasıyla 'Ben' duygusunu koyu biçimde bencilleştirerek veya belki de yaşanması gereken evrelere daldı!

İlkel-Köleci toplum,

Feodal toplum,

Kapitalist sistem ve

Kapitalizmin vahşi dönemi olan emperyalizm…

Neden insanlar köleleştiriliyor?

Neden insanlar paylaşmıyor?

Neden insanlar, başka insanların sırtlarından zenginleşiyor?

Neden insanlar doyumsuz, saldırganlık yapmaktalar?

Neden dünya zenginlikleri paylaşılmıyor da bir avuç için tekelleştiriliyor?

Tamamen insanî olan ve olabilirliği, günün koşullarında olmasa bile gerçekleştirilebilecek olan hayallerdeki MUTLULUK ve PAYLAŞIM tabloları sosyalist (Herkesten yeteneğine göre/Herkese emeğine göre) ve onun ileri aşaması olan, her ne kadar bazı toplumlarda öcü ya da dinsizlik vb. olarak değerlendirilse de komünist (Herkesten yeteneğine göre/Herkese ihtiyacına göre) sistemlerinde mümkündür!

İsteklerin gerçekleştirilmesi;

İnanmakla,

Mücadeleyle,

Fedakarlıkla olur!

Mümkün!

Başka yolu yok, ondan biraz da!