Uğrola Mersin, uğrola Türkiye…

Mersin’de özellikle 1990’lı yıllardan bu yana hep bir hayıflanma var…

Nedir bu hayıflanma?

MERSİN OLMASI GEREKEN YERDE DEĞİL!

Değilse neden?

Kimler getirecek Mersin’i gelmesi gereken yere?

Hükümet mi?

Belediye mi?

Siyasetçilerimiz mi?

Odalar ve Meslek Örgütleri mi?

Sivil Toplum Kuruluşları mı?

İşinsanları mı?

Mersin’de yaşayanlar mı?

Kimler?

Tabii ki yukarıda saydıklarımın tamamı önce Mersin diyerek el ele verip getirmeliydi Mersin’i olması gereken yere…

Bu konu derinlemesine irdelenmeli; ben de bu yazımda geçmişten bugüne gördüklerimi, yaşadıklarımı harmanlayarak irdeleyeceğim bu konuyu.

SİYASETÇİLER…

İsim vermeden irdeleyeceğim; halen hayatta olan geçmiş dönem Mersin Siyasetçileri ve şimdiki dönem Mersin Siyasetçileri şöyle arkalarına bakıp düşünsünler yaptıkları hizmetleri…

Siyasetçiler hiçbir şey yapmadı demek haksızlık olur; aksine çok ciddi işler yapan siyasetçilerimiz ve yerel yöneticilerimiz var…

Mersin Limanı (1954-1962), Mersin Tahıl Silosu (1954-1962), Ataş Petrol Rafinerisi (1968-1972), AKGÜBRE Akdeniz Gübre Fabrikası (1968-1972), SEKA Taşucu Kağıt Fabrikası (1975-1984), Mersin Serbest Bölgesi (1985-1987).

Bu tesisler o dönemlerin ileri görüşlü Siyasetçileri ve Yerel Yöneticileri ile Mersinlilerin ortak çalışmaları sonucunda planlanıp gerçekleştirilen yatırımlardır.

Mersin’in gelişimine ivme kazandıran ve özel teşebbüsü harekete geçiren ve Mersin’i bugünlere taşıyan en önemli yatırımlardır.

1950 – 1960 – 1970 – 1980 Yıllarının Mersin’in kalkınma yılları olduğu ve yatırımların o yılların olanaklarına göre çok kısa sürelerde tamamlandığını görüyoruz.

Bu yatırımlar, özellikle Mersin Serbest Bölgesi yatırımı Mersin’e diğer illerimizden göçlerin başlamasına neden olup Mersin’in nüfusunun hızla artmasını sağlamıştır.

ÖZEL TEŞEBBÜS…

1960’lı yılların sonlarında Türkiye İş Bankasının önemli sanayi yatırımları yapılmaya başladı Mersin’de:

Mersinli bazı özel sektör girişimcilerinin öncülüğünde ilk olarak ACS Anadolu Cam Fabrikası (1969), ardından Soda Sanayi Mersin Fabrikası (1969), Kromsan Krom Bileşikleri Fabrikası (1982) kuruldu.

Bu yatırımların yer seçimlerinde başat kriter Mersin Limanı oldu.

Bu dev yatırımlar Mersin’in ekonomik gelişimine büyük katkı sağladığı gibi kağıt üzerinde Mersin’in çok gelişmiş bir kent olduğu izlenimi oluşturdu hükümetlerde.

Gerçekten o dönemde Türkiye’nin, özellikle hinterlandımızdaki illerin çok önünde sanayileşmiş ve gelişmiş bir görünümü vermekteydi Mersin.

Nitekim bugünkü Mersin Ana Konteyner Limanın Adana’ya kaydırılmasına benzer bir olay oldu, ama o zaman bunun pek farkına varmadı Mersin.

Araştırmalarıma göre; İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1968-1972) üzerine yapılan çalışmalar sonucu mevcut demir-çelik fabrikalarının zamanla iç talebi karşılayamacağı ve bu yüzden ithalatın artacağı sonucuna varılmış. Bu nedenle yeni bir demir-çelik fabrikasının kurulması için 1968’den itibaren çalışmalara başlanmış.

Aşağıdaki bilgiler dergipark.org.tr web sitesinden alıntıdır:

“Üçüncü demir-çelik fabrikasının tesis edilme kararının verilmesi sonrası fabrikanın proje hizmetlerine danışmanlık yapacak olan John Miles Partners Ltd. Şirketi, fabrikanın kurulacağı yeri belirlemek için çalışmalarını on iki bölge üzerinde yoğunlaştırdı.

Araştırmaların başlangıcında öncelikle Sivas-Divriği bölgesi incelendi. Ancak hem ekonomik açıdan hem de inşa çalışmaları için uygun bulunmadı. Yapılan çalışmalar sonucu fabrikanın kurulacağı yer için en uygun bölgelerin; Samsun, Mersin ve İskenderun olduğu belirlendi. Bu yerlerden Samsun ve Mersin’de önemli sanayi tesisleri bulunmaktaydı. İskenderun ise önemli yerli hammaddelere, demir cevherine, kömüre ve belli başlı tüketim merkezlerine uzaktı. İkliminin sıcak olması nedeniyle ağır sanayi tesisi için uygun değildi. Kıyı derinliği 8,5 m olup, 30.000 tondan büyük gemilerin yanaşabileceği derin bir limanı yoktu. (Barutçugil, 1978: 65, 66) Tüm bu olumsuz etkenlere karşın İskenderun gerek coğrafi yapısı gerekse hinterlandı bakımından önemli bir konuma sahipti. Nur dağları ile Akdeniz kıyısı arasında yer almakta ve Belen geçidi ile iç bölgelere bağlanmaktaydı. (Atalay, Mortan, 2003: 359) Tarihi geçmişi itibariyle işlek bir limana sahipti. XVII. yüzyılda Avrupa ile Asya arasındaki ticari faaliyetlerin yoğun yaşandığı yerleşim yerlerinden biriydi. Sanayi bakımından da uzun bir geçmişe sahipti. Burada İngiliz Levant Company tarafından 1825’te acenta ve fabrika kurulmuştu. (Kara, 2005: 173, 177) İskenderun 1913’te İstanbul-Bağdat demiryolu hattına bağlandı. (Beşirli, 2004: 228) Böylece iç kesimlerle irtibat kolaylığı sağlandı. Diğer taraftan Fransızlar tarafından 1927’de inşa edilen 1972’de ise rıhtım, mekanik ve elektrikli teçhizat ile donatılmış bir limana sahipti.

(Koday, 1998: 218) İskenderun aynı zamanda bölgesel kalkınma ve istihdama oldukça uygun bir yerde bulunmaktaydı. Tüm bu nedenlerden dolayı demir-çelik fabrikasının İskenderun’da kurulmasına karar verildi.”

Nasıl bir çalışma yapılmış İSDEMİR için okudunuz.

Konteyner Limanı için Mersin için de böyle bir çalışma var; ama Adana için böyle bir çalışma var mı bilemiyorum.

Belki o zaman farkına varılsaydı Demir-Çelik Fabrikası yatırımı Mersin’e gelebilirdi; ama dediğim gibi Mersin kağıt üzerinde çok gelişmiş bir kent olarak görünüyordu…

MERSİNLİ KÜÇÜK AMA BÜYÜK SANAYİCİLER…

Mersin’de 1950 – 1960 – 1970 – 1980’li yıllardaki dev sanayi tesislerinin  kurulmasına paralel olarak küçük sanayiciler de özellikle 1940’lı yıllardan başlayarak önemli yatırımlar yapmaya başladılar…

Mersinli Mustafa Şaman çelik döküm tesisi kurmuştu…

Yine Mersinli Refik Kızıltan tarımı kalkındıracak iki önemli üretim yapmaya başladı:

1940’lı yılların başında Harman Makineleri ve Türkiye’de ilk kez Su Pompalarını Mersin’de üretmeye başladı.

Özellikle sulama alanında kullanılmaya başlayan yerli malı su pompaları Mersin ve Ülke tarımının gelişimine müthiş bir ivme sağladı…

Burada şunu da yazmadan geçemeyeceğim: Teknik Öğretmen olan Refik Kızıltan’a su pompaları üretim fikrini veren ve teşvik eden efsane Mersin Valisi Tevfik Sırrı Gür’dür.

Bu olay yerel yöneticilerinin kentlerin gelişiminde ne denli önemli olduğu ortaya koyuyor.

Öncü sanayiciler Mustafa Şaman ve Refik Kızıltan ile Vali Tevfik Sırrı Gür’e Allah’tan rahmet dilerim.

Bu iki öncü sanayici kurdukları tesislerde Mersin ve Türkiye’ye mühendislik, dökümcülük, torna tesviyecilik, kaynakçılık, elektrikçilik, makine montajı, sondajcılık, boru hatları ve tesisatçılık gibi konularda sanayi sektörünün gereksinim duyacağı yüzlerce insan yetiştirdiler.

1950 – 1960 – 1970 – 1980’li yıllardaki dev sanayi tesislerinin Mersin’de kurulması kararlarında bu öncü sanayicilerin yetiştirdiği kalifiye insan kaynağı da önemli bir unsur olmuştur.

1972 yılında Mersin’in ilk Sanayi Sitesi Kurulup Mersin’deki sanayi kesiminde yetişen birçok girişimci bu sanayi sitesinde birçok sektörde işyerleri açıp çalışmaya başlamıştır.

1970’li yıllarda Tarsus’ta tekstil ve iplik fabrikaları, sunta fabrikası, İzocam fabrikası kuruldu…

Özellikle 1990’lı yılların başlarında İş Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları kurulmaya başlamış, Odalar ve Meslek Örgütleri ile koordineli ve etkili çalışmalar yapıp Organize Sanayi Bölgeleri kurulmuştur.

Bu arada tabii ki gelişen Mersin ve Hinterlandının artan gereksinimleri için bazı yatırımlar planlandı; doğru ve gerekli yatırımlardı bunlar:

Başlıcaları Mersin Ana Konteyner Limanı, Çukurova Bölgesel Havalimanı, Çeşmeli-Taşucu Otoyolu, Mersin-Adana-Hızlı Tren Hattı, Nükleer Santral…

Ama ne yazık ki bu yatırımlar 1950 – 1960 – 1970 – 1980’li yıllardaki yatırımlar gibi hızlı yapılmıyordu, bazıları sürüncemede bırakılıyordu.

NEDEN?

Mersin’in yerlileri ve Mersin dışından göçle gelenler kaynaşıp bir Mersinlilik bilinci oluşturulamadı…

İki kesim arasında hep bir çekişme; dışardan gelenler hep bir yerleri, bir şeyleri ele geçirme çabasına girdiler…

Yerli Mersinliler ise hep koruma çabası içerisine girdi…

Bu çekişme uzun bir süre devam etti ve yeni yeni uyanıp Mersinlilik bilinci gelişmeye başladı.

Neden çünkü bu çekişmenin Mersin’e bir yararı olmadığını ve gelişmesini engellediğini anlayabildik.

Artık herkes Mersinli!

Bunun farkına vardıysak ne mutlu!

Bugüne kadar olan süreçte Mersin’den çok güçlü bakanlar çıktı, hükümetlerde çok güçlüydü bu bakanlarımız, ama Mersin adına bu güçlerini pek kullanamadılar; bazılarını tenzih ederim.

Kullansalardı sürüncemede kalan ve başlanmayan yatırımların hepsi şimdiye kadar çoktan yapılmış olurdu.

Birçok milletvekilimiz oldu, belediye başkanlarımız, valilerimiz, sivil toplum kuruluşlarımız, odalarımız…

Mersin’i anlayamadık hiç birimiz!

Uzunca bir süredir Mersin’i betonlaştırmakla meşguldük, tarım arazilerimizi yalnızca betona dönüştürme rantının zevkini almıştık bir kere…

Mersin’i topyekûn planlamayı hep gözardı ettik; planlamayı yalnızca yüksek ve gösterişli konutlar yapmayı sağlayacak imar planları sandık.

Mersin’e odaklanamadık!

Ama etrafımızdaki kentlerin gözü hep Mersin’in üzerindeydi.

Biz birbirimizle didişirken onlar planlarını yürüttüler…

Vakit geç değil; MERSİNLİ GÖBEĞİNİ KENDİSİ KESECEK!

Hep birlikte Mersin’i daha da kıskanılacak kalkınma seviyesine getirebiliriz.

İNANALIM!

Hoşça kalın, haftaya yine buradayız…