Bugün sizlere Post Öykü dergisinden bahsedeceğim.Daha önce de yazdım.Her cuma günü yazılarımda dergiler ve kitaplar hakkında tanıtıcı yazılar yazacağımı belirtmiştim.Buradaki amacım gün yüzüne çıkmamış özellikle dergileri siz değerli okuyucularımın dikkatine sunmak.Bu ister yerelde çıkan dergiler olabilir,isterse ulusal dergiler olabilir.Bu sayede okuma bilincini artırmak,dergilerin işlevlerinden bahsederek dergilerin hayatımızda ne kadar önemli işlevleri olduğuna parmak basmak.Okumak, dostlarımıza tavsiye etmek gibi bir sorumluluğumuz var.Dergiler genellikle uzun ömürlü olamıyor.Bir çoğu bir kaç sayıdan sonra kapanıyor.Çünkü dergilerin bir çoğunda reklamlara rastlayamıyoruz.Reklamlar genellikle çok satan gazete ve dergilere veriliyor.Hele hele yeni çıkan bir dergiye bir iki gönüllü dışında kimse reklam vermez.Sadece abone ululü ile satış yapan dergiler her zaman reklam pastasından faydalanmaz. Böyle olunca da kısa ömürlü olurlar.Şu an benim bildiğim tek ömürlü dergi VARLIK Dergisi.Bunun dışında bir kaç dergi daha var ama onların da sermayesi güçlü veya sırtlarını vakıflara dayamış vaziyette.

      Post Öykü dergisi iki ayda bir yayınlanıyor. Şu an elimde bulunan 57. Sayısı.Deegi Albayrak Medya bünyesinde yayınlanıyor.Tam 10 yıldır yayınlanan istikrarlı bir dergi.İmtiyaz sahibi Ketebe yayıncılığı altında Mustafa Albayrak’a ait.Yayın yönetmeni Aykut Ertuğrul,sorumlu yazı işleri müdürü Murat Murat gözüküyor.Dergi adı üstüne bir öykü dergisi.Genelde bir muhafazakar dergi olarak yayın politikasını sürdürüyor.Sayfa sayısı ortalama 170.Öyküyle birlikte öykü analizleri de geniş yer tutuyor.Dergiyi uzun süredir takip ediyorum.Diğer dergilerde olduğu gibi dosya konusuna hiç rastlamadım.Yani olsa iyi olur ama dergi bu konuda bir karar almış demekki.Derginin aralarına serpiştirilmiş kitap reklamlarına rastlıyoruz.Derginin fiyatı 50 TL olarak belirlenmiş.Bu gayet normal bir rakam. Yarım çorba parası.Dergi okuyucuları için bu paranın hiç bir önemi yok.Okuyucu ise ne eder ne etmez bu parayı bulur ve dergiyi alır. Parası yoksa gidip kütüphanelerden temin ederek okuyabilir.Yani hakkiki okuyucu bir yolunu bulur ve dergiyi okur.Okumayanlara ise bir diyeceğim yok.Onlara bedava bile versen,hatta üzerine para versen dahi okumaz.Ülkemizde kitap okuma yüzdeleri çok düşük olduğu için bunu normal karşılamak gerekir.Ne yapalım okumayan, araştırmayan lümpen bir toplum olduk.

    Yazın hayatına yeni başlayanlar ya önce bir yerel gazetede,yada bir dergide ürünlerini sergilerler.Hiç kimse paraşütle ulusal bir gazete de veya hacimli bir dergide yazmaya başlamaz.Onun için dergiler bu konuda bir basamak görevi görürler.İlk yazısını gören birisi artık gözünü o dergide açmış ve yürüyeceği yolu seçmiştir.O ilk yazı ve kendi ismini görmek kadar heyecanlı bir şey yoktur. Bende ilk yazımı Malatya’da 1984 yılında bir yerel gazetede yazmıştım.Hala o ilk yazımı saklarım.Arkadaşlarıma göstermiş ve onların tepkilerini ölçmüştüm.Bazıları yazımı beğendiğini söylerken bazıları burun kıvırmıştı.Olumlu olumsuz bütün eleştirilere açık bir insan olduğum için yazılarıma ara vermeden yaklaşık 40 yıldır yazmaya devam ediyorum.Çok okumak önemli ama okuduklarını birileriyle paylaşmak daha da önemli.Bunun yolu da gazete ve dergilerden geçiyor.Yazdıkça eksikliklerini görüyorsun ve bunu telafi etme yoluna gidiyorsun.Nihayetin de bizler bunun okulunu okumadık.Bizler amatör ruhla yazıyoruz.Hatalarımız olmuştur ve olmaya devam edecektir.

       Post Öykü dergisi de tecrübeli yazarlar ile birlikte yeni yüzlere kapılarını açan modern bir sergidir.Sayfaları okunur puntolarla yazılmış,sıkılmadan okunan güzel bir dergidir. Özellikle genç öykücüler güzel ürünler çıkarmaktadır.Hikayeler biraz uzun ama okuyucuyu sıkmayan türdendir.Akıcı ve olay bütünlüğünü koruyan bir yapıdadır.Bir çok toplumsal olayları geniş bir perspektif ile ele alıyor genç yetenekler.Boynuzun kulağı geçmesi misali bir çoğu yetenekli ve eski yazarlara taş çıkaracak ürünler vermeye başlamışlar.Bu ilerisi için umut verici bir durum.Eli kalem tutan herkesin cesaretini toplayıp ürünlerini dergilere göndermelerini salık veririm.Belki bazılarının öyküleri yayınlanmaya değer bulunmayabilir.Yine de eksiklerini görerek yazmaya devam etmeliler. Bu işler yazmaya devam ederek ilerler.Pes etmemeli ve yazmakta ısrar etmeli genç arkadaşlar.Ki bu okumayan toplumda biraz olsun iç açıcı konulara demir atalım.

       Dergide Sait Faik Abasıyanık hakkında güzel bir enektod var.Abasıyanık hikaye yazarken adeta toplumla konuşuyor.Bir ritm dalgası metoforuyla hikayelerine şekil veriyor. Onun için toplumun yaşanmışlıklarını, olumlu ve olumsuz yönlerini bir heykeltraş titizliği ile resmetmek ve bu materyalleri birleştirip yazıya dökmek varlık sebebi.Gerek insanların fotoğraflarını çekerek,gerekse onları öykülerinde konuşturarak bir sarmal içerisinde insana derin bir düşünce durağı sağlıyor.Abasıyanık’ı okuyanlar bunun böyle olduğunu zaten anlarlar.O okunurken bile düşündüren,düşünürken bile geniş tahlillere yol açan tekniği ile bizlere oknanuslarda bir damla suyun ne kadar önemli olduğunu söylüyor.Bazen susuz kalmanın verdiği ihtiyacı bile okuduğumuz öykülerden karşılayabileceğimiz eşsiz tatlar sunuyor.O bir öykü dehası.Bence yeni öykücü arkadaşlar Abasıyanık’ı tam okumadan,okuduklarını özümsemeden yazarlığa başlamamalı.

      Evet bizler okumaya,okuduklarımızı özümsemeye ve bunlardan olumlu ve olumsuz dersler çıkarmaya devam edeceğiz. Hayatında gerçeği bu değil mi?Ot gibi yaşamak bizlere yakışmaz.Okumadan,  araştırmadan;gezip görmeden yapılan eylemsizlik daha sonra fikir körlüğüne neden oluyor.Dumura uğramış bir organımızın varlığı ne kadar elem verirse,okumadan her bir günümüz de bize elem verir.Özellikle her eve günlük bir gazete,aylıkta bir dergi girmeli. Bunu çocuklarımızın gözü önünde okumalı ve çocuğumuza okuma alışkanlığı kazandırmalıyız.Anne babası okumayan birine kitap oku demek havanda su dövmek gibi gelir.