"Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" Bu cümle hemen herkes tarafından bilinir.    Stand-up gösterilerinden, dizi ve filmlere kadar her mecrada duyabileceğimiz bu cümleyle gerçek hayatta da karşılaşabiliyoruz. Yakın zamanda ortaya çıkan, "Bakacağız, benim amcam MHP ilçe başkanı" diyen alkollü bir sürücünün videosunu hepiniz hatırlıyorsunuzdur. Komik videolara da bolca konu olan bu olay, sosyal medya aracılığıyla viral olmuştu. Fakat geçtiğimiz günlerde ise komik olmadığı gibi, aksine son derece trajik ve düşündürücü başka bir olay yaşandı.

Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud'un oğlu Muhammed Hasan Şeyh Mahmud, İstanbul'da bir trafik kazasında motokurye Yunus Emre Göçer'in ölümüne neden oldu. Olay gerçekleştiğinde ağır yaralanan ve yoğun bakıma alınan motokurye kurtulamadı. Komadayken olay hakkında bilgi notu paylaşan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, olaydan hemen sonra düzenlenen kaza tespit tutanağında; motosiklet sürücüsünün şerit değiştirme kuralını ihlal ettiği gerekçesiyle kusurlu bulunduğunu, araç sürücüsüne ise bir kusur atfedilmediğini, gözaltına alınan Mahmud'un bu yüzden "taksirle yaralama" ile suçlandığını ve serbest bırakıldığını aktardı. 6 Aralık'ta Göçer'in hayatını kaybetmesinin ardından, dosya 7 Aralık'ta trafik bilirkişisine devrediliyor. Bilirkişinin aynı gün motokuryenin bir kusuru olmadığı yönünde görüş bildirdiği, bunun üzerine 8 Aralık'ta yakalama kararı çıkartıldığı, fakat şüphelinin 2 Aralık'ta ülkeden ayrıldığının tespit edildiği öğreniliyor.

Motokuryenin eşi Öznur Göçer'in, "Görüntüler ortaya çıkana kadar polis bize eşimin intihar ettiğini söyledi. Eşimin motokurye arkadaşları ve kamuoyu baskısı olmasaydı, belki de eşimin intihar ettiğini söyleyip olayı kapatacaklardı." şeklindeki vahim ve üzücü açıklamalarından sonra daha iyi bir şekilde anlıyoruz ki, olayın üzeri kapatılmaya çalışıldı ve Somali Cumhurbaşkanı'nın oğlunun kaçmasına göz yumuldu. İstanbul'un göbeğinde bir olay gerçekleşmiş, bir araç motokuryeye çarpmış. Hadi diyelim suçlu motokurye olsun. Adam komada olmasına rağmen neden en azından yurtdışına çıkışı yasaklanmaz. Cevabı hepimiz biliyoruz değil mi?

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, kendisine yöneltilen "Somali Cumhurbaşkanı'nın oğlu" şeklinde başlayan soruyu, "Gündem Filistin" diyerek kesebiliyor. Ülkedeki Adalet Bakanı'na bakarak, adaletin halini net bir şekilde görebiliriz. Duba yok, bir şey yok!

Şaşırıyor muyuz peki bu haberlere? Kendi adıma cevap verecek olursam ne yazık ki şaşırmıyorum. Hafızası iyi olanlar buna benzer birçok olay hatırlayacaktır. Olmayanlara ise ben bir örnek vereyim: 11 Mayıs 1998 yılında; yayalar için yeşil ışık yandığı sırada, yaya geçidinden karşıya geçerken bir trafik kazası sonucu ölen Sevim Tanürek. 34ABR93 plakalı otomobil ile Tanürek'e çarpan kişi, dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Ahmet Burak Erdoğan. Duruşmaya çıkmadan bir süre önce Tanürek'in oğlu ve eşi, dilekçeyle mahkemeye başvurarak Erdoğan hakkındaki şikayetlerini geri aldı. Dava konusu sürücü ihlali iken, ölen Sevim Tanürek 8 de 8 kusurlu bulundu.

Peki Trabzon'da bir Kuveyt'liye yumruk atan genci hatırlıyor musunuz? Kendisi 85 gündür tutuklu. Bu gibi durumlara da yabancı değiliz. Maalesef ülkedeki adalet, para ve güce göre şekilleniyor. Yeterince paran, çevren ve gücün varsa; birini öldürsen bile ceza almadan kurtulabiliyorsun. Turist, kaçak ya da sığınmacıysan da bir değerin var.

Peki siz bizim kim olduğumuzu biliyor musunuz? Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyız. Ülkedeki değeri olmayan kişiler. Yaşarken hakkını alamadığı gibi, ölünce de hakkı aranmayan insanlar topluluğu.