Sabahın erken saatleri. Gün henüz tam aydınlanmamış, ama kızım çoktan hazır. Gururla, heyecanla, umudu gözlerinde parlayarak sandığa gitmeye hazırlanıyor. Telefonda “Baba, ben oyumu kullanacağım. Bu seçimde benim de sözüm var,” diyor. Onun bu kararlılığı, gençliğin inancıyla birleşince içimde garip bir umut doğuyor.

Saat tam 08.00. Sandığa gidip oyunu kullanıyor. Demokrasiye olan inancını, geleceğe dair hayallerini zarfa koyup sandığa bırakıyor. Yüzünde tatlı bir gülümseme, adımlarında gurur var. Fakat döndüğünde bambaşka bir haberle karşılaşıyor: Ekrem İmamoğlu hakkında tutuklama kararı çıkmış.

Bir an donup kalıyor. Gözleri büyüyor, sonra yavaş yavaş yaşlarla doluyor. Beni arıyor, “Baba,” diyor titreyen sesiyle, “Bu ülkede artık bizim yaşamımız daha da zorlaşacak mı?”

Ne diyeceğimi bilemiyorum. Yutkunuyorum. Gençliğinin hevesiyle demokrasiyi savunan, kendi geleceğini inşa etmek isteyen bir çocuğa nasıl anlatılır ki bu? “Biz yine de vazgeçmeyeceğiz,” diyebiliyorum sadece. “Demokrasi bir günde kazanılmaz kızım. Ama bir günde kaybedilmesine de izin vermeyeceğiz.”

Benimde gözlerim doluyor. O an anlıyorum ki bu sadece bir seçim değil, bir kuşağın geleceğe duyduğu umudun mücadelesi. Ve biz, ne olursa olsun, umudumuzu yitirmeyeceğiz.

Bugün yüreğimizde bir sızı, içimizde derin bir hüzün var. Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması, yalnızca bir insanın değil, milyonların iradesinin ve umudunun sınandığı bir an. Sandıkta verilen bir kararın mahkeme salonlarında bozulmaya çalışılması, demokrasinin ruhuna vurulan ağır bir darbe gibi hissediliyor.

Ama unutmamak gerek: Tarih, halkın iradesine ket vurmaya çalışanların değil, cesaretle direnenlerin hikâyelerini yazar. Adalet, er ya da geç yerini bulur; yeter ki biz inancımızı kaybetmeyelim. Karanlık ne kadar çökerse çöksün, sabahın aydınlığı her zaman doğar. Umudu diri tutalım, çünkü bu ülkenin geleceği adalet ve özgürlükten yana olacak.

Yusuf Ziya AK