Güç, insanoğlu için her zaman çekici olmuştur. Ancak bazıları için güç, sadece bir araç değil, bir kimlik haline gelir. İşte bu noktada "Hubris Sendromu" veya halk arasında bilinen adıyla "güç sarhoşluğu" devreye girer. Bu sendroma kapılan kişiler, sahip oldukları yetkinin verdiği büyüleyici hisse kapılır ve kendilerini diğerlerinden üstün görmeye başlarlar. Onlara göre, kendi fikirleri en doğrusu, kendi sesleri en gür olanıdır. Başkalarını dinlemek mi? Gereksiz! Eleştiri mi? Tahammülsüzlükleri buna izin vermez.

Siyasette, derneklerde, bu tür insanlarla sıkça karşılaşırız. Belli bir makamı elde edemezse, hemen bir yenisini kurup başkan olmak isteyenler… "Ben olmazsam kimse olmaz" diye düşünenler… Koltuğun varlığıyla tanımlanan, onsuz kaldığında sosyal kimliğini yitirdiğini hissedenler… Kendi güçlerini kutsarken başkalarının fikirlerini, emeklerini, varlıklarını küçümseyenler… Ne yazık ki, bu güç tutkusu bazen o kadar ilerler ki, bu kişiler bulundukları yapıya da zarar vermeye başlarlar.

Oysaki liderlik, bir ayrıcalık değil, bir sorumluluktur. Gerçek liderler, gücün kendilerinden büyük olduğunu bilirler. Koltuk için değil, hizmet için mücadele ederler. Koltuklarından kalktıklarında ise, arkalarında sağlam bir miras bırakırlar. Ama "hubris"e kapılanlar için koltuk, bir amaç haline gelir. Onlar için mesele, başkaları için ne yaptıkları değil, o makama ne kadar sıkı tutunduklarıdır.

Bu sendromun asıl trajedisi ise, güç kaybedildiğinde yaşanır. Hubris sendromuna yakalanan kişi, liderlikten çekildiğinde veya edilince, hayata dair bir anlam krizi yaşar. Kendisini sadece koltukla tanımladığı için, onsuz kim olduğunu bilemez. İşte o zaman öfkeli çıkışlar, yeni makam arayışları, geçmişi reddetmeler, entrikalar başlar. Oysaki gücün gelip geçici olduğunu kabul etmek, bir insanın olgunlaşması için en büyük adımdır.

Sonuç olarak, güç peşinde koşarken, geride nasıl bir iz bıraktığımızı unutmamalıyız. Hubris sendromuna kapılmamak için, insanın önce kendine dürüst olması gerekir. Gerçek değer, oturduğun koltukta değil, orada ne yaptığındadır. Bir gün o koltuk gittiğinde, geriye sadece gerçek karakterin kalır. Ve işte o zaman, kim olduğunu anlamanın vakti gelir.