Gece çökmüştü şehre, sokak lambalarının soluk ışığında zaman ağır aksak ilerliyordu. Pencereyi araladım, hafif bir rüzgar yüzüme çarptı. Soğuktu ama rahatsız edici değildi. Senin olmadığın her an gibi eksik, senin sesinin olmadığı her gün gibi suskun.
Seni bu gecede seviyorum. Dün geceki gibi ve ondan önceki gecelerde olduğu gibi... Seni sevmemin günü yok, mevsimi yok. İçimde yankılanan, hiç dinmeyen bir ses gibi. Yalnızız, iki kişilik bir yalnızlık bizimkisi. Birlikte var olup, uzak kalmanın acısını hissediyoruz. Bir köprü var aramızda, birbirimize uzanmak için geçmeye korktuğumuz.
Zamanı geriye almak isteyen onlarca insandan biriyim artık. Ellerimi uzatsam dokunabileceğim bir geçmişim var ama ona erişemiyorum. Telefonum çalmaz oldu. Senden ses seda çıkmıyor bugünlerde. İçimde yankılanan o tanıdık ses de gitgide uzaklaşıyor sanki.
Beni sorarsan, iyi sayılırım. Sabahları erken kalkıp, yürüyüş yapıyor, kahvemi içiyorum. Okunacak o kadar kitap var ki. Onlara göz atıyorum. Yeni hikayeler, yeni şiirler var kafamda, sana yazılmayı bekleyen.
Bazen uzak düşersin her şeye. Sokakların aşina sesi bile tanıdık gelmez, yüzler yabancılaşır, aynalar bile seni reddeder. İnsan, bazen kendi kelimelerinden bile taşar. Anlam, cümlelerin arasından sızıp kaybolur. O an anlarsın; hiçbir şey seni anlatmaz. Belki sen anlatılamazsın, belki de anlaşılmaktan çoktan vazgeçmişsindir.
Defterlerin, kitapların arasında yarım kalmış düşlerin hışırtısını duyarsın. Satır aralarına gizlenmiş kelimeler, bir türlü tamamlanmamış hikâyeler. Kimi harfler yorgun, kimi sanki hala bir rüyayı bekliyor. Kalem bile pes etmiş gibi, mürekkebi solmuş. Ama yine de oradalar, yarım ama varlar. Tıpkı senin gibi.
Bir düşün. Gerçekliğin bu çeperlerinden sıyrılmayı, başka bir evrenin kapısını aralamayı... Hiçlikten bir dağ yaratmayı, boşluklara yıldızlar çizmeyi... Sürrealist bir yolculuğa çıkmayı. Mantığın zincirlerini kırıp, hayallerin sınırsızlığına teslim olmayı.
Hadi, bırakalım her şeyi olduğu gibi. Bize yabancılaşmış sokakları, anlamını yitirmiş sözleri, griyi, karamsarlığı. O defterdeki yarım düşleri alalım yanımıza. Çocukken gökyüzüne baktığımız gibi bakalım dünyaya; bulutları izleyerek yol bulalım. Kim bilir, belki bir Salvador Dalí tablosunun içinde yürürüz, belki bir rüyanın orta yerinde buluruz kendimizi.
Sürrealist gidelim buralardan!
Gerçekliğin sert kabuğunu çatlatan o biricik hayalin peşine düşelim. Çünkü burada hiçbir şey anlatmıyor bizi. Ama orada, o sonsuz bilinmeyende, belki de her şey zaten bizimle ilgili.
Bilmiyorum, zaman bizi nereye götürür. Ama bildiğim bir şey var: Havalar bozacak diyorlar, sakın aldanma yalancı bahara. Hasta olursun... Hem ben yokum ki seni sarıp, ısıtayım.