Dünya ısınıyor, iklim değişiyor, mevsimler iç içe geçiyor.
Yurtdışındaki çalışmalara göre 1850'deki Sanayi Devrimi'nden günümüze hava sıcaklığının yaklaşık 1,2 derece yükselmesi, tehlikenin boyutunu gözler önüne seriyor.
Küresel iklim değişikliği kaynaklı sıcaklık artışı; su kaynaklarının azalması, çölleşme, afetler ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi pek çok felaketi beraberinde getiriyor.
Son 10 yılda dünya genelinde 1,7 milyarı aşkın kişi, iklim ve hava bağlantılı olaylardan etkilenirken, Birleşmiş Milletler (BM) iklim göçleri konusunda uyarılarda bulunuyor.
BM İklim Değişikliği Çerçeve sözleşmesi, Kyoto Protokolü ve Paris Anlaşması altında yer alan konular da uluslararası toplantılarda müzakere edilerek, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda uluslararası kararlar alınıyor.
İklim değişikliğinin olumsuz etkileri, Türkiye'de de kendini gösteriyor. İçinde bulunduğumuz aylara göre mevsimler hiç de alıştığımız hava koşullarına yansıtmıyor.
Bu durum doğada da farklı şekillerde kendini gösteriyor. Mevsiminden önce açan çiçekler de bu etkiler arasında yer alıyor.
Alarm durumuna geçen doğanın, insanoğluna anlatmak istedikleri oldukça açık.
Son senelerde mevsimlerde belirgin bir kaymanın meydana geldiğini ve her şeyden önce iklim değişikliği gerçeğinin kabul edilmesi ve bu duruma insanoğlunun neden olduğunun farkına varılması gerekir.
Normal şartlar altında, doğa-iklim değişikliklerinin çok uzun zaman diliminde ilerlediği bilinirken son yıllarda bu durum epey artmış görünüyor.
Yeni araştırmalar gösteriyor ki dünya 2100 yılına kadar ölümcül sıcaklarla baş etmek zorunda kalacak, bu da milyonlarca insanı her açıdan etkileyecek demek oluyor. Düzensiz göçler, salgın hastalıklar, açık hava işçilerinin çalışma güçlüğü gibi pek çok soruna gebeyiz aslında.
Gelecekte ortaya çıkabilecek durumlara ilişkin önlemlerin ve Türkiye açısından pek olumlu olmayan tablonun iyileştirilmesi için hem devlet eliyle, hem sosyal projelerle ve bireysel çabaya gidişatı durdurmak hiçbir zaman geç değil.