Sizlerin de bildiği üzere son yıllarda televizyonun hayatımızdaki yeri ve önemi yadsınamayacak derecede artmıştır, çoğu evde birden fazla tv, tablet görür olduk. Peki neden bu denli tv bağımlısı olduk? 7 den 70’e sözü dahi az kalır oldu. Çünkü henüz 1 yaşındaki bebekleri televizyondan koparmak nerdeyse imkansız hale geldi. Peki bizler, yetişkinler ne buluyoruz televizyonda? Evet verdiğiniz cevabı tahmin edebiliyorum. Dizi ve filmler...
Dizi ve filmlerde gerçek yaşamdan kopma, hiçbir şey düşünmeden, hesap etmeden dizinin içinde olma hâli vardır. Bir nebze de olsa hayatımıza mola vermek avantajı sunar. Bunun sıklığı arttığında, demek ki hayatımızda baş edemediğimiz durumlar artmış ve sığınağımız olan dizilere ve filmlere daha fazla ihtiyaç duyar hâle geliniyor. Atalarımızın bir sözü vardır; “her şeyin azı karar çoğu zarar”, işte bu söz her türden bağımlılığa karşı farkındalık oluşturabilir. Dizi ve film bağımlılığı bunlardan bir tanesidir. Günümüzde teknolojik imkânların artması, bilinçsiz teknoloji kullanımıyla beraber bağımlılık riski de artırıyor. İstenilen bir diziyi bulmak ve seyretmek eskisine göre çok daha kolay. Dizi ve filmlere olan erişilebilirliğin bu kadar kolay gelmesi bağımlılık riskini arttırıyor. Çoğu kişi kendine bağımlı damgasını yakıştırmaz, izlediği sürenin normal olduğunu düşünür. Eğer bu sizin için normal bir şey gibi görünmeye başlarsa da bağımlı olduğunuzun bir işareti olabilir.
Fazlaca izlenilen dizi ve filmlerin fiziksel olarak göz ve beyin sağlığını bozmanın yanında psikolojik etkileri vardır ve bunlar sinsice yerleşir zihnimize, duygularınıza ve yıkımı çok üzücü olur.
Dizi ve filmlerin bazı genel olumsuz etkilerini sıralayacak olursak, bağımlılık düzeyinde ya da bilinçsizce izleyenlere empoze ettiği mesajlar şunlardır:
İstemediğin biriyle evlendiysen, ona ihanet edebilir, başkalarıyla aşk yaşayabilirsin.
Sana kendini kötü hissettiren bir olaydan sonra içki içip etrafı dağıtmalısın.
Sevdiğin kişi başkasıyla evlendiyse onların yuvasını bozmalısın. Sana yâr olmayanı kimseye yâr etmemelisin.
Kötüler daima güçlüdür, iyiler ezilmeye mahkûmdur, sen ezilmemek için en azından iyilerden olmamalısın.
Her güne yeni elbiselerin, ayakkabıların olmalı, alışveriş için hep lüks yerleri ve markaları tercih etmelisin.
Evde ilgi görmeyen eş dışarıda eşini aldatmalı ve bütün suç eşine yüklenmeli, aldatanın da yaptığı masum gösterilmelidir
Mutlu olmak isteyen zengin veya ünlü olmalı. Böylece mutlu olmanın yollarından birinin doğru ve helalinden kazanmak olduğu unutturulmalı. Fakir insanlar asla mutlu değil algısı aşılanmalı.
Aile içinde bir sorun, bir kopukluk varsa, bireyler eşlerinden göremedikleri ilgiyi yakınlığı sosyal medya mecralarından iletişime geçtikleri ya da tanıştıkları kişilerde arayabilmeli.
Okullardaki disiplin özgürlüğü kısıtlıyor algısı oluşturulmalı.
Dini değerlerle sadece yaşlılar ilgilenmeli.
Evlilik gereksiz ve zor bir süreç olarak algılanmalı.
Hayatta tek amaç; mutluluğu yakalamak olmalı.
Hayatta baş etmekte zorlanılan sorunlar olunca “intihar edebilirsin” algısı oluşturuluyor.
Ve daha nicelerini sayabileceğimiz, dizi ve filmlerin hayata bakış açımıza, duygu ve düşüncelerimize etkileri var. Bu etkiler bir defada oluşmuyor. Eskilerin ifadesiyle: “gül bahçesinde gezen gül kokar, çöplükte gezen çöp kokar.” Bizler en çok ne ile vakit geçiriyorsak artık vakit geçirdiğimize benzemeye başlarız. İşte bu sebeple ne yazık ki hayatımız film olma yolunda...