Soli-Pompeiopolis’ten Alanya’ya kadar uzanan Dağlık Kilikia’nın Limonlu ve Göksu nehirleri arasında Olba Territorum’u diye adlandırılan bölgesinde yapacağınız bir gezinti, sizin için sürprizlerle dolu olacaktır. Bu lokasyonda hiç beklemediğiniz bir anda, Toroslar’ın gri kireç taşlarıyla örülmüş bir ören yeri, yüzyıllardır dimdik ayakta kalmış bir anıt mezar, içerisinde hala su tutabilen bir sarnıç veya üzerinde çeşitli kabartma motiflerinin olduğu bir lahit karşınıza ansızın çıkacaktır. Karaböcülü Ören Yeri de ziyaretçilerini sürprizi oldukça bol bir ören yeri olarak ağırlar.
Dağlık Kilikia’nın doğusunda ( Silifke-Erdemli ilçeleri arası) çok sayıda antik yerleşim alanı yer alır. Bu yerleşimler Helllenistik Dönem’den Roma ve Geç Antik Dönem’e kadar devam eden bir süreklilik içerisindedirler. Silifke’nin 12 km. kuzeyinde, Mersin’in 97 km kuzeybatısında, Göksu vadisine dik bir şekilde bağlanan vadinin doğu kenarında konumlandırılan Karaböcülü de bu yerleşimlerden birisidir. Tarihi dönemlerdeki yerleşim yerlerine geniş bir şekilde baktığımızda, 20 km kuzeyde Olba Territorumu’nun dini ve idari merkezi olan Uzuncaburç’u (Diocaesarea), 12 km. güneyde bölgenin büyük kentlerinden olan Seleukeia Kalykadnos’u (Silifke), 15 km güneybatıda da Demircili (Imbriogon Kome) yerleşiminin Karaböcülü Ören Yeri’nin komşuları olduklarını görürüz. Bu denli önemli merkezlere komşu olan ve büyük bir kırsal yerleşim olan ören yerinin de sıradan bir ören yeri olması beklenemez.
Orta Toroslar yöresinde yaşayan Yörükler, domuz ve kurt için aşağılayıcı bir sövgü anlamına gelen “Böcü” sözcüğünü kullanırlar. Antik kalıntılara sahip bölgeye sonradan gelen Türkmen Aşiretleri, buranın Hristiyanlar’a ait bir yerleşim yeri olduğunu düşündükleri için köye “Karaböcülü” demeye başlamışlar. Aradan geçen uzun yıllardan sonra köyün Türkmen kimliği kazanmasıyla birlikte içinde “Böcü” ismi, köy halkını rahatsız etmeye başlar. Köyün çevresinin çam ormanlarıyla kaplı olmasından dolayı da köyün adı “Çamtepe” olarak değiştirilir. Bu değişikliğe rağmen köyün tam göbeğinde yer alan ören yeriyse günümüzde hala “Karaböcülü Ören Yeri” olarak anıla gelir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de köyün başlıca geçim kaynaklarının tarım ve hayvancılık olduğunu görmekteyiz. 610 rakımlı köyün günümüz konutları, Roma ve Erken Bizans Dönemlerindeki evlerin, sarnıçların, kiliselerin mezarların ve çiftlik kalıntılarının üzerine kurulmuştur.
Yapılan araştırmalarla Karaböcülü’nün, Hellenistik Dönem’den Geç Antik Dönem’e kadar yerleşim gördüğünü söylemek mümkündür. Hellenistik Dönem yerleşimlerinin karakteristik özelliği olan poligonal duvar örgüsünün kullanıldığı iki konutun var olması, ören yerinin geçmişini Hellenistik Dönem’e kadar uzandığının göstergesidir. Yarılmış bir narın tanelerini andıran Hellenistik Dönem’in taş işçiliğini, konutların duvarlarında görmek oldukça heyecen verici. Bölgedeki polygonal duvar tekniğindeki konutların en erken yapılma tarihleri için, MÖ 2. yüzyılın birinci yarısına işaret edilir.
Bölgede Seleukeia (Silifke) kentine bağlı çok sayıda kome’nin (köy yerleşimi) varlığı bilinir. Karaböcülü de bu dönemde Seleukeia’ya bağlı bir komedir. Seleukeia’nın 23 km. kuzey batısında yer alan Seyranlık yerleşimindeki bir yazıt, Karaböcülü’nün Seleukeia’ya bağlı bir kome olduğunu kanıtlar. Karaböcülü’nün yanındaki vadi içerisindeki düzlüklerde tarımsal faaliyetler yapıldığı bilinir. Antik Dönemde, komelere bağlı çok sayıda çiftlik ve mezra gibi yerleşimler bulunmaktadır. Bu bağlamda Karaböcülü’ye yakın konumda yerleşimler de tespit edilmiştir. Karaböcülü’nün konumundan dolayı buranın Hellenistik Dönem kale yerleşimlerinden biri olduğu da düşünülür. Roma Dönemi’nde buradaki yerleşim daha da gelişir ve büyür. Alandaki toprak sahipliğine vurgu yapan, vadi kenarına konumlandırılmış iki çiftlik evi de yer almaktadır.
2004 yılında Adana Koruma Kurulu tarafından 1. Derece Arkeolojik Sit alanı olarak tescillenen Karaböcülü, MÖ 1. yüzyıldan MS 7. yüzyıllara kadar süregelen yapı kalıntılarını bünyesinde barındırır. Günümüze ulaşmış kalıntılar, konutlardan kalan kapı lentoları ve söveleri, lentolar üzerindeki kabartmalar, anıtsal mezarlar, lahitler ve üzerlerindeki kabartmalar, sarnıçlar, işlikler ve kiliselerdir. Yerleşimin 2 km kuzeyinde kayaya işlenmiş, yan yana duran bir erkek ve bir kadın motifi şeklindeki kaya kabartması, özenli bir işçiliği taşımamaktadır.
Yerleşimdeki en dikkat çekici kalıntılar mezarlardır. Tapınak mezarlar, tonozlu mezarlar, yamaçlara yayılmış kaya mezarları, lahitler ve khamosoriumlar gibi çok çeşitli mezar tiplerini, ören yerinde bir arada görmek mümkündür. Dağlık Kilikia bölgesinde MS 2.-3. yüzyıllar arasında mezar mimarisinin zenginleştiği ve lahitlerin sayısının arttığı bilinmektedir. Karaböcülü’deki nekropolis alanı, Kilikia’da az sayıda kırsal yerleşimde görülen bir örnektir. Yerleşimin yapılandırıldığı vadi yamaçları nekropolis alanı olarak kullanılmıştır. Yamacın batısında kaya mezarlarına rastlanırken, yamacın üzerindeki düzlüklerdeyse çok sayıda khamosorium mezarlar yer alır. Yerleşimin kuzeyinde, Diocaesarea yolu üzerinde de bir tapınak mezarın yanı sıra bir tonozlu mezar ve çok sayıda kaya lahti ve yamaçlarda khamosorium tipi mezar bulunur.
Nekropoldeki en yaygın mezar tipleri lahitlerdir. Bunlar arazideki duruşlarına göre khamosoriumlar, kaya lahitleri ve serbest duran lahitler şeklinde karşımıza çıkar. Karaböcülü’de lahitler arasında en çok rastlanan khamosoriumlar, Dağlık Kilikia’daki tüm mezarlar içerisinde en yaygın mezar çeşididir. Bunun sebebi de Dağlık Kilikia’nın arazi yapısıdır. Anakayanın oyularak yapıldığı khamosorium mezarların bazıları konik bir formda, içe doğru genişler. İşçilik ve maliyetin azalmasını sağlayan bu özellik, mezarın yüzeyde daha az yer kaplamasını da sağlar.
Karaböcülü’deki khamosorium lahit kapakları üzerinde çeşitli semboller yer alır. Bunlar içerisinde en yaygın olanı, üzüm salkımları arasında yer alan çelenk bezemesidir. Yerleşimde 8 adet kaya lahdi tespit edilmiştir. Lahdin bir kısmının anakayaya bağımlı olduğu bu tip lahitler, khamosorium lahitlerden farklı olarak, bir ya da birden çok yüzünün işlenebilmesidir. Bölgedeki serbest duran lahitlerin hemen hemen hepsinde çelenk, üzüm salkımı, rozet, kurdela, soffit, sunak ve tabula ansata bezemeleri yer alır. Lahdin birisinde yer alan çatı kiremiti bezemeli bir lahit kapağı da dikkat çekicidir…