(Geçen haftadan devam) Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalı göçebe toplumlarda köpek besleme alışkanlığı adeta zorunlu bir ihtiyaç olarak varlığını hep hissettirmiştir. Bu nedenle, Osmanlılar döneminde yaşayan Osmanlı tebaalarında sokak hayvanları ve özellikle de köpek sevgisi hep yüksek ve yaygın olmuştur.  Tabii köpek popülasyonunun arttığı dönemlerde de bazı sürgün ve itlaf olayları yaşanmıştır. Tarihimizdeki bilinen ilk köpek sürgünü ve itlafı olayı 19'ncu yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı Padişahı II. Mahmut Döneminde meydana gelmiştir. O zamanki Başşehir İstanbul'da gece saatlerinde dolaşan bir İngiliz yurttaşının sokak köpekleri tarafından saldırıya uğraması ve bunun sonucunda yaralanması nedeniyle İngiltere hükûmetinden ültimatom alan II. Mahmut yönetimi, aniden çıkartmış olduğu bir kararla kentteki bütün köpeklerin Sivri Ada’ya gönderilmesini emretmiştir. Bu emir gereğince, İstanbul'da belki de tek bir köpek kalmayana kadar tüm köpekler toplanmış ve Sivri Ada’ya götürülerek oraya terk edilmiştir. "Hayvanlara ve özellikle de köpeklere eziyet etmenin uğursuzluk getireceğine inanan halk bu olaya tepki göstermeye ve isyan etmeye başlamıştır. Bu tepki üzerine; sürgünde sağ kalan köpekler, adadan alınarak yeniden İstanbul sokaklarına salınmıştır. Çok ilginç bir tesadüftür ama, halkın söz konusu ettiği 'uğursuzluk' da II. Mahmut’un başına gelmiş; Mısır’da isyan eden Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa'nın orduları Kahire'den kalkarak Kütahya'ya kadar girmiş ve II. Mahmut’a çok zor günler yaşatmıştır. İkinci olarak Sultan Abdülaziz döneminde sokak köpeklerinin tekrardan toplanarak Sivri Ada’ya sürgüne gönderilmesine yönelik karar çıkartılmış ve İstanbul’daki köpekler toplanarak bu adaya gönderilmiştir. Garip bir tesadüftür ki, bu olaydan sonra Çemberlitaş'tan Kumkapı'ya kadar uzanan büyük bir yangın çıkmıştır. İstanbul halkının büyük bir çoğunluğu bu olayı "köpeklerin laneti" olarak değerlendirmiş ve dönemin Hükûmetine tepki göstermeye başlamıştır. Bunun üzerine Padişah kanunu geri çekerek köpeklerin tekrardan şehre geri dönmesini sağlamıştır. Köpekler için üçüncü ve asıl büyük facia 3 Haziran 1910 günü yaşanmıştır. 1910’lu yıllarda ülkeyi tek başına ve mutlak bir otoriter yönetimle yönetmekte olan dönemin İttihat ve Terakki Hükûmeti, modernleşme hareketleri kapsamında İstanbul'daki köpeklerden kurtulmanın bir yolunu bulmak için tekrardan çeşitli arayışlar içine girmiştir. Bunun için İstanbul Şehremini (Belediye Başkanı) Suphi Beyi görevlendirmiştir. Belediye Başkanı Suphi Bey İstanbul'daki bütün köpeklerin yeniden Sivri Ada' ya yollanmasını emredince birkaç gün içinde 80 bin civarında köpek toplanmıştır. Büyük bir acele ve koşuşturmaca içerisinde yürütülen bu toplama işlemi devam ederken halk bu toplama işlemine adeta isyan etmiştir. Ve bir baskın yaparak, adaya gönderilmek üzere Tophane rıhtımında bekletilen bir gemide tutulan binlerce köpeği kurtararak sokaklara salıvermiştir. Kurtarılan bu 80 bin köpek kısa sürede yeniden toplanmıştır. Bu kez aynı baskın olayının yaşanmaması için Tophane’de bekletilen geminin etrafı askerlerle çevrilmiştir. Köpekleri artık Tophane’de daha fazla bekletme olanağı kalmayınca, 3 Haziran 1910 tarihinde köpeklerin kentten uzak bir yer olan Sivri Adaya gönderilmesi emri verilmiştir. Bundan sonra Sivri Ada’ya götürülerek oraya bırakılan köpekler tamamen kaderlerine terk edilmiştir. Bazı hayvanseverler bir süre onlara yiyecek taşımışlardır ama, bir süre sonra bu yardım işi de imkânsız bir hale gelmiştir. Bunun sonucunda tamamen aç ve susuz kalan Köpekler, çaresizlikten birbirlerini yiyerek can vermeye başlamışlardır. O zamanki bazı görgü tanıklarının anlattığına göre bu şekilde açlık ve susuzluktan can veren köpeklerin acı çığlıkları Anadolu Yakası sahillerinde duyuluyor ve sabahlara kadar dinmiyordu. Köpek ölümleri nedeniyle 2-3 yıl boyunca tüm Anadolu Yakası sahilleri kokudan yaşanamaz hale geldi. İstanbul halkı bu suçtan dolayı çok üzgün ve çok çaresizdi. Pek çokları sahildeki evlerini kapattılar. Bu olay nedeniyle son derece üzgün ve şaşkın olan halk arasında köpeklere dokunmanın büyük bir lanete yol açacağı düşüncesi yayılmaya başladı. Yine ilginç bir rastlantıdır ki, Köpeklerin adaya gönderilmesinden iki yıl sonra Marmara Denizi'nde şiddetli bir deprem meydana geldi. Bu deprem, İstanbul ve Tekirdağ gibi illerde ciddi hasar ve zararlara neden oldu. Yine aynı yıl, Balkan Savaşları başladı. Bu savaşlarda büyük bir bozgun yaşayan Osmanlı Devleti, Balkanlar'da hemen hemen şimdiki Türkiye kadar olan topraklarını kaybetti. Bu olaylar sonucunda bazı vatandaşlar, başlarına gelmiş olan bu felaketleri adaya sürülen "köpeklerin laneti" olarak değerlendirdiler. Ve Sivri Aday’ı artık Hayırsız Ada olarak anmaya ve adlandırmaya başladılar. Hayırsız Ada’nın trajik öyküsü kısaca böyle. Şimdi başlıktaki sorumuza gelecek olursak. Acaba yeni “Sokak Hayvanları Yasası” yeni bir Hayırsız Ada faciasına neden olabilir mi? Tabii köprülerin altından çok sular geçti. Öyle zannediyorum ki hayvanseverlerimiz, duyarlı halkımız, yasanın çıkmasını engellemek için var gücüyle mücadele eden muhalefet partilerimiz, gerçekten bağımsız olan yargı organlarımız, her zaman haksızlık ve hukuksuzlukların karşısında olan gerçek basınımız ve sorumluluğunun bilincinde olan özellikle CHP’li belediyelerimiz böyle bir facianın bir daha yaşanmasına asla müsaade etmeyeceklerdir.

MEÜ E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL