Mersin narenciyesini vuran unutamadığım dondurucu soğuklara 1984 kışında tanık oldum…

O yıl tüm bölgedekiler gibi Arpaçbahşiş’ teki bahçemizin de çoğu ağacı bir daha iflah olmayacak biçimde kavrulup yanmıştı…

1984’ te dondurucu soğuk sonucu narenciyede nelerin yaşandığını rekolte rakamları üzerinden anlamak mümkün…

1983/84 döneminde yaklaşık 250 bin ton olan limon üretimi 1985’ te 144 bin tona, 177.500 ton olan portakal üretimi ise 91 bin tona gerilemişti…

Yaşlılar ise hafızalarına kazınan soğuklarla ilgili 1942 kışını anlatır anılarında…

Sadece Mersin ya da Türkiye değil, 20. Yüzyılda Avrupa’ nın gördüğü en uzun ve soğuk kış olarak geçecektir 1941 sonlarında başlayıp 1942 Mart’ ına kadar süren, kıtayı kasıp kavuran soğuk dalgası…

Sibirya üzerinden gelen ve Nazilerin Rusya içlerine ilerleyişlerini durdurmakla kalmayıp 2. Dünya savaşının gidişatını değiştiren dönem olarak anılır…

Mersin’ deki etkileri ise 2 Ocak’ı 3 Ocak’a bağlayan gece yağan kar ve ardından kenti donduran ayazla görülecektir.

4 Ocak 1942 günü yayınlanan Yeni Mersin’ de yer alan haberi okuyalım:

“Kar evvelki gece az miktarda şehrimizde de yağdı..

Çukurova 30 seneden fazla bir zamandır görmediği karı evvelki gece görmek felaketine uğramıştır.

Kar muhitimize ancak 1326 senesinde (miladi takvimle 1910) bol miktarda yağmıştı. Evvelki akşam hava bulutlu olmasına rağmen soğuk başlamış ve biraz sonra saat 8.30 caddelerinde kar taneleri düşmeye başlamıştır.

Kar hafif bir miktar düştükten sonra hava açılmış ise de sabahleyin kalkanlar kiremitler üzerinde henüz karın erimediğini görmüşlerdir.

Aynı zamanda sular da donmuş, bu hal muhitimizde sebze ve bilhassa narenciye üzerinde ehemmiyetli derecede zararları mucip olmuştur.

Geçenlerde olan soğuktan esasen müteessir olan portakal mandalina ve limon meyve ve ağaçları bu kere daha fazla müteessir olmuşlardır. Henüz zarar ve Ziyan tespit edilmemiştir.”

**

İlerleyen birkaç gün içinde tablo daha netleşmiş ve özellikle narenciye üreticisinin uğradığı felaket daha net biçimde ortaya çıkmıştır…

8 Ocak 1942 perşembe günü Yeni Mersin’ in manşetten verdiği haber dramatik tabloyu yeterince özetlemekte:

“Soğuklar vilayetimiz dâhilinde narenciye ağaçları üzerinde ehemmiyetli tahribat yaptı.

Portakal limon mandalina mahsulünün %80'nin mahvolduğu tahmin ediliyor..

Her yerde olduğu gibi vilayetimiz dâhilinde de bir müddetten beri devam eden soğuklar oldukça ehemmiyetli derecede tahribat yapmıştır.

Memleketimizde mutedil iklime mahsus yetişen nebat ve çiçekler soğuktan tamamen müteessir olarak kurumuşlardır..

Devam eden soğuklardan bilhassa narenciye fazlasıyla müteessir olmuştur. Soğuklar sıfırın altında 7-8 dereceye kadar düşmesinden dolayı limon mandalina portakal birinci derecede müteessir olmuş ve birkaç derece daha soğuğa tahammülü olan turunç fidanları bile harap olmuşlardır.

Yapılan ilk tetkikata göre Mersin çevresindeki limon portakal ve mandalina mahsulünün 80- 90 nispetinde donarak hiçbir işe yaramaz bir şekil aldığı anlaşılmaktadır..

Geçen sene dikilen ve aşılanan fidanların gördüğü zarar çok ise de kâmilen kuruyup kurumadıkları ancak birkaç ay sonra belli olacaktır.

Denilebilir ki Mersin'in senelerden beri toprağa büyük hevesle döktüğü sermaye ve emeğin mühim bir kısmını kaybetmiştir.

Söylendiğine göre bugünkü halin ağaçların tekrar normal bir şekilde meyvedar olabilmesi için birkaç sene ikinci bir çalışma icap edecektir.

Yine söylendiğine göre şayet soğuk bir müddet daha devam edecek olursa memleket sermayesinin kâmilen mahvolmasından korkulmaktadır.

Portakal limon ve mandalinanın soğuklardan donması yüzünden bu maddeleri toptan alanlar büyük zararlara uğramışlardır..”

Soğuklardan zarar gören ağaç sayısını tam olarak tahmin etmek mümkün değil, ancak o yıl itibariyle 130 bini portakal olmak üzere 150 bin civarında ağaç olduğu pek çok kayıtta yer alıyor…

O günlere ait beni en etkileyen anılar ise Prof. Uğur Ersoy hocanın ‘Bir zamanlar Mersin’ de’ kitabında paylaştıkları…

Uğur Ersoy, Yakup Ersoy’ un babası…

Tek parti döneminin uzun yıllar CHP il başkanlığını yapmış, tüm ısrarlara rağmen Milletvekili olmayı kabul etmeyip kendini Mersin’ e hasreden Yakup Ersoy ise 1937’ de Mustafa Kemal’ in ziyaret ettiği ve o ‘dalından portakal koparıp yediği’ fotoğrafa konu olan bahçenin sahibi… -ki pek bilinmez aynı bahçeye bu ikinci ziyaretidir Atatürk’ ün…

Sadece Atatürk mü?

İsmet Paşa, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Fevzi Çakmak, Kazım Özalp, Celal Bayar, Hasan ali Yücel gibi devlet adamları…

Müzeyyen Senar, Münir Nurettin, Safiye Ayla, ünlü soprano Ayhan Aydan ve daha pek çok sanatçı…

Mersin’ e gelen her ünlü simanın mutlaka görmek istediği bahçe…

Gelelim 1942 kışı ve Uğur Ersoy’ un paylaştığı ağaçların kavrulduğu geceye…

“Babam bahçedeki tüm ağaçları çekirdekten yetiştirmiş olduğundan, onlara çocukları kadar düşkündü.

1942 yılında görülmemiş bir kış olmuştu, hani şu Alman ordularını Rus steplerinde perişan eden o ünlü kış. Mersin'de hava o kadar soğumuştu ki okulları Bir hafta tatil ettiler.

Yanılmıyorsam ısı sıfırın altında sekize düşmüş ve soğuk hava 10 gün Mersin'de çöreklenip kalmıştı.

Okulun tatil edildiği ilk gün ben de babamla bahçeye gitmiştim. Akşama doğru hava o kadar soğudu ki, yukarıdaki camlı odaya çıktık.  Hiç unutmam, babam pencereye burnunu dayamış ağaçlara bakıyordu.

Tam o sırada esmeye başlayan acı bir rüzgârın etkisiyle portakal ağaçlarının filizleri kavrulup donmaya başladı.

Babam bu sahneyi yarım saat kadar seyrettikten sonra orada bir sandalyeye çöktü, gözünden yaşlar akıyordu. Evladını kaybeden bir babadan farksızdı ve ben onu bu durumda görünce çok üzülmüştüm.

O kış tüm portakal ağaçları yaprak döktü…

Bu görülmüş bir olay değildi Mersin'de herkes portakal ağaçlarının kuruduğundan emindi. İlk şoku geçiren babam, hava biraz düzelince ağaçları budatmaya gübrelemeye başladı. Arkadaşları babamın bu gayretinin hiçbir işe yaramayacağı kanısındaydılar.

"Yakup vazgeç artık yenilgiyi kabul et. Allah'ın takdiri böyleymiş inat edersen hem emeklerin hem de param boşa gidecek. Sinirlerinin yıpranması da cabası" diyorlardı.

Babam vazgeçmedi hiç unutmam bir maç sonu beni bahçeye götürdü. Fayton da çok heyecanlıydı ve bana çok sevineceğim bir şey göstereceğini durmadan tekrarlıyordu. Bahçeye geldiğimizde merakımdan yerimde duramıyordum. Babam kurumuş sanılan portakal ağaçlarının dallarında belirmeye başlayan küçük filizleri bana gösterirken Sevinç ve gurur gözyaşları döküyordu bu duygusal an sona erdikten sonra bana döndü;

‘Bak oğlum gördüğün gibi öldüğü iddia edilen ağaçlar Filiz veriyor, bunlar benim evlatlarım 10 küsur yıl önce dişinle tırnağımla uğraşarak yetiştirdim onları.’