Nietzsche ‘Tanrı öldü’ tespitiyle aslında neyi kastetmektedir?
Nietzsche’nin asıl saldırısı ve düşmanlığı doğmalarla kuşatılmış Hristiyanlığa karşıdır. Hristiyanlığın artık din ve kültür olarak miadını doldurduğunu, mevcut haliyle de uygarlığın tüm kazanımlarını aşındırdığına inanmaktadır. Hristiyanlık eleştirilerinin odağına ‘Teslis inancı’ başta olmak üzere dinin tüm bilinçsiz motifleriyle mücadeleyi yerleştirir. Ve bununla birlikte Hritiyanlığın ‘köle ahlakını’ yerleşik kılmaya çalıştığını ve insanlığın doğasında var olan ‘güç istenci’ kavramını baskıladığını düşünmektedir.
Nietzsche, ‘Şen Bilim’ isimli eserinde ‘Tanrı’nın öldüğünü’ bir deliye söyletir. Fakat insanlar onu dikkate almaz. Sabahın erken saatlerinde de elinde bir fenerle Tanrıyı arar ancak bulamaz. Deli, kimsenin kendisine inanmadığını anlar ve kendi durumunu şu satırlarla ifadeye kavuşturur: ‘Çok erken geldim. Oysa zamanım henüz gelmedi. Bu büyük olay olup; bitmedi, hala devam ediyor. İnsanlar bunu işitmedi. Bu onlara en uzak yıldızlardan daha uzakta. Oysa bunu kendileri yaptı.’ Deli, daha sonra günün ilerleyen saatlerinde kiliselere giderek ‘ölen Tanrı’ için ilahiler okur. Okuduğu ilahilerden bir kesitte şöyle der: ‘Bu kiliseler Tanrı’nın mezarları değil de nedir ki?
Bize göre Nietzsche bu tespitiyle aslında ‘Hristiyanlığın Tanrı anlayışını’ ölüme mahkum eder. Çünkü bu Tanrı anlayışıyla insanın asla özgür olamayacağına inanır. (Bize göre de çok haklı bir noktadan mevzuyu ele almış. Çünkü Hristiyanlıktaki Tanrı ve cezalandırma sistemi insanlarda korkuyu uyandırıyor;Tanrıyı sevmeyi değil. Tanrının sevilmediği bir ilişkilenmeden de dindarlık ortaya çıkmaz. Dikkat edilirse aslında Hristiyanlıkta İsa peygamberden çok haç benimsenmiştir. Çünkü Hz. İsa sevgiyi, haç ölümü temsil eder; ölümde korkuyu.) Ve kendini özgür hissetmeyen bir bireyin de kendisini asla gerçekleştiremeyeceğini tespit eder. Dolayısıyla yeni bir insan türü olarak tasavvur ettiği ‘üst insanın’ ortaya çıkabilmesi için bu Tanrı fikrinin yok olması gerektiğine inanır.
Nietzsche’nin İslamiyet’i ele alışı nasıldır?
Düşünür, 'Deccal' isimli eserinde Hristiyanlığın insanlığı köleleştirici etkisinden ve dünyaya skolastik bakmayı dayatmasından dolayı çok sert şekilde eleştirir. Bu bağlamda da İslamiyet’i yüceltici ifadelere yer verir. Filozofun bu konuya dair kendi ifadelerini olduğu gibi aktarıyoruz: ’’Eğer İslam, Hristiyanlığı küçük ve hakir görüyor idiyse, böyle görmekte bin kez haklıydı: Çünkü İslam, insanı yüceltir ama putlaştırmaz...
Hristiyanlık, bizi, kadim dünyanın kültürünün mahsulünden mahrum bırakmıştı. Üstelik bununla da yetinmemiş, daha sonraları, bizi İslam kültürünün mahsulünden de mahrum etmişti. Aslında bize, Grek kültüründen de, Roma kültüründe de, esasta temel meseleler açısından daha yakın olan, bizim duygularımıza, zevklerimize ve seçimlerimize daha doğrudan hitap eden İspanya'daki o harikulâde İslam kültürü ve İslam kültürünün eşsiz birikimi ayaklar altına alınarak çiğnenmiş ve yok edilmişti.
İyi de, neden? Nedeni şuydu: Çünkü İslam kültürü, asil bir kültürdü; çünkü İslam kültürü, kökenlerini, temellerini insan fıtratına borçluydu; çünkü İslam kültürü, İspanya'daki Müslüman hayatının nadir bulunan, nefis hazinelerinin üzerinde bile hayata evet diyordu! Daha sonraları, Haçlılar, estirdikleri o toz bulutunun ortasında, aslında önünde diz çökmeleri gereken, diz çökmekle daha iyi bir yapmış olacakları bir şeye karşı, asil bir kültüre karşı, bizim bugünkü 19. yüzyıl kültürümüzle mukayese edildiğinde, bizim çağdaş kültürümüzün, kendisini, İslam kültürünün yanında son derece "yoksul" ve oldukça "geç kalmış" bir kültür olarak görebileceği böylesine asil ve yüksek bir kültüre karşı savaş açmışlardı. Haçlılar, ganimet peşinde koşuşturuyorlardı, hiç şüphesiz ki. Çünkü Doğu, İslam dünyası, zengindi...’’
Nietzsche gibi metafizik konularda agresif ve uzlaşmaz bir filozofun İslamiyet'e bu şekilde yaklaşması bize göre iki sebepledir;
1-Hristiyanlığa duyduğu derin öfke ve nefret. Bu duygu durum onu İslam’ı, Hristiyanlığın antitezi olarak konumlandırmasına neden olmuştur.
2-Nietzsche’nin başucu eseri olarak okuduğu Şeyh Sadi Şirazi’nin Bostan ve Gülistan adlı eserlerinin onun üzerinde İslamiyet'e dair bıraktığı olumlu etki.