Rosa Parks’ ın aşağıda yer alan öyküsü www.ufukturu.net sitesinde 13.11.2003 tarihinde yayınlandı. Ve o makalede anlatılan destansı mücadelenin, çileli direnişlerin sonunda Barack Obama bugün ABD’ ye başkan oluyor…
1 Aralık 1955 günü, Rosa için sıradan bir gündü. Terzi olarak çalıştığı butikteki işlerini bitirmiş, yorgun halde evine dönüyordu.
Otobüse ön kapıdan bindi, parasını ödedikten sonra indi, arka kapıdan tekrar bindi.
Rosa deli falan değildi. Siyahiydi ve her siyahi gibi para ödemek için ön kapıyı kullansa da otobüsten inip arka kapıdan binmesi gerekiyordu..
O yıllarda ABD’de Montgomery genelinde geçerli bir uygulama vardı. Otobüslerin ön sıraları beyazlar için ayrılmıştı. Siyahlar ancak arka kısımda kendilerine ayrılmış olan sıralara oturabilirlerdi. Orta kısımda oturabilmeleri ayakta beyaz yolcu olmadığı sürece mümkündü.
Otobüse binen her siyah yolcu önce ön kapıdan binip parasını öder, sonra inerek eğer şansı varsa arka kapıdan tekrar binerdi. Kimi zaman şoförler, siyah yolcunun arka kapıdan binmesini beklemez, parasını ödese de yolcuyu ortada bırakırdı. Rosa böyle bir olayla 12 yıl önce, 1943 yılında da karşılaşmıştı. O zaman da Rosa’ yı otobüse almadan giden şoför, şimdi yine karşısındaydı ve artık adını ezberlemişti James F. Blake’ in…
Rosa’nın deyimiyle, soğuk aralık gününde Blake’ in yüzünde hain bir gülümseme vardı. Ama o çaresiz otobüse bindi. Neyse ki, Blake kadının parasını ödedikten sonra arka kapıdan binmesine fırsat verdi. Rosa otobüste orta sıralardan birinde, bir adamın yanına oturdu. Ancak üç durak geçtikten sonra otobüse binen beyaz yolculardan birinin ayakta kaldığı görüldü.
Montgomery kanunlarına göre otobüste orta sıralarda oturan siyah yolcuların kalkıp ayaktaki beyaza yer vermeleri gerekiyordu. Blake de bu kanunlara dayanarak Rosa’nın ve aynı sırada oturan diğer üç siyahın ayağa kalkmasını istedi. Hepsi itiraz etmeden kalkarak yer verdi, ama yorgun ve sinirli Rosa oralı olmadı. Her gün tekrarlanan bu saçma oyundan bıkmıştı.
Blake, Rosa’nın göstermiş olduğu bu ‘küstah’ tavır karşısında sinirlendi, el frenini çekip hızla Rosa’nın yanına gitti. Sert ifadeyle yerinden kalkmasını, aksi takdirde kendisini tutuklatacağını söyledi. Rosa kendisinin bile inanmakta güçlük çektiği kadar sakin ses tonuyla "Nasıl istersen" diye yanıtladı.
Blake, hızla otobüsten indi, az sonra da iki polisle döndü. Polisler Rosa’ ya neden kalkmadığını sordular. Soruya soruyla karşılık verdi:
“ücretini ödediğim otobüste boş yer varken neden ayakta duracağım”
"Bilmiyoruz, Ama kanun kanundur ve siz tutuklusunuz" diye yanıtladılar…
Evet, nedenini sorgulamasalar da kanun kanundu. Rosa sessiz boyun eğdi. Polislerden biri çantasını, diğeri alışveriş torbasını aldı. Birlikte devriye aracına bindiler.
Olayı izleyenler, her zaman seyrettikleri bıkkınlık veren görüntülerin ezikliğiyle evlerinin yolunu tuttular.
Ancak o gün tahmin edilmeyen kırılma yaşandı Montgomery’ de… Ve o günden sonra da hiçbir eskisi gibi olmadı…
Rosa’nın tutuklanma haberi, siyahlar arasında hızla yayıldı. Dostları devreye girip kefaleti ödediler ve kendisi aynı gün serbest bırakıldı. Ardından annesi ve eşiyle yaptığı görüşme, kendisi bir yana, Montgomery’ de yaşayan bütün siyahların kaderini belirleyecekti.
Rosa farkına varmadan bir misyonu yüklenmişti. Bundan böyle Montgomery’ nin ayrımcı yasalarıyla mücadele edecekti.
Aynı gece Kadınlar Siyasal Konseyi toplandı. Toplantıda siyah çocukların gittiği okullarda dağıtılacak el ilanlarının metni kaleme alındı. İlân metni, kısa ve netti:
"Sizden, bütün siyahlardan, tutuklama ve yargılama olayını protesto etmek için, Pazartesi günü otobüslere binmemenizi istiyoruz. Bir günlüğüne okula gitmeyebilirsiniz. Eğer çalışıyorsanız işyerinize taksiyle veya yürüyerek gidebilirsiniz. Ama lütfen, çocuklar ve yetişkinler, Pazartesi günü otobüse binmeyin."
Ertesi gün 35 bin ilân basılıp şehre dağıtılırken, otobüslerdeki ayrımcılığa karşı yürütülecek mücadeleyi konuşmak üzere siyah liderler toplantıya çağrıldı. Toplantıda Rosa’nın duruşmasının yapılacağı 5 Aralık günü otobüslere binmeme kararı alındı. Boykotun liderliğini, daha sonra efsaneleşecek, Martin Luther King üstlenecekti…
5 Aralık 1955 Pazartesi geldiğinde King ve diğer liderler gergin bir güne uyandılar. Siyahların boykota katılıp katılmadıkları önemliydi. Duraklarda beklemeye başladıklarında büyük sürprizle karşılaştılar. Yağmurlu havaya rağmen otobüslere tek bir siyah yolcu binmemişti. Siyahlar gidecekleri yerlere yürüyerek, taksi tutarak, bisiklet, hatta katırlarla gidiyorlardı. Bazı siyahi şoförlerse taksilerini o gün dolmuş gibi işlettiler; her siyahtan otobüs parası kadar ücret alıyor, her duraktan yolcu alıyorlardı. Böylece her siyah yolcu okuluna, işine vaktinde yetişti.
Siyahlara karşı duyarlı yargı Rosa’nın davasını jet hızıyla bitirdi. Eyalet yasalarına karşı gelmekten suçlu bulunup 14 Amerikan dolarlık para cezasına mahkûm edilmişti. Şimdi Temyiz süreci işletilecekti.
Aynı gün Montgomery İyileştirme Birliği kuruldu. Başkanlığa Martin Luther King seçildi. Henüz 26 yaşında olan King’ in burada yaptığı konuşma bir daha hafızalardan silinmeyecekti. Şunları söylüyordu King:
"An gelir, insanlar bıkar. Biz de uzun zamandır kötü muamele görmekten, ayrı tutulmaktan, horlanıp aşağılanmaktan usandığımızı, baskının acımasız ayakları altında tekmelenmekten bıktığımızı söylemek için bu akşam toplandık."
King konuşurken, sözleri alkışlarla sürekli kesilen konuşmasında ısrarla şiddete başvurmamalarını söylüyor ve devam ediyordu:.
"Problemimizi şiddete başvurarak çözemeyiz. Şiddete karşı şiddetle cevap vermemeliyiz."
Kilisede yapılan toplantıda bütün siyahiler ortak bir karara vardılar: Boykota, haklarını alıncaya kadar devam edeceklerdi. Önceleri bu karar, ırk ayrımcılarını rahatsız etmedi. Çünkü onlar siyahların gitmeleri gereken yerlere, özellikle de işyerlerine geç kalmayı daha fazla göze alamayacaklarını, boykotun birkaç günde çözüleceğini düşünüyorlardı.
Oysa hiçbir şey sandıkları gibi gitmedi. Siyahi tenliler örnek bir dayanışma gösterdiler. Otobüslere bineceklerine yine taksi tuttular. Yine yürüyerek ya da bisikletle işlerine gittiler…
Bir süre sonra boykotun ekonomik boyutları büyüdü.
Montgomery’de otobüse binenlerin yüzde 75’i siyahtı ve boykota tüm siyahlar katılıyordu. Bu yüzden otobüsleri işleten firma kısa zamanda zarar etmeye başladı. Günler haftalara, haftalar aylara döndü, boykot kırılmadı. Firma çareyi önce otobüs sayılarını azaltmakta, ardından da 10 cent olan bilet ücretini 15 cent’e çıkarmakta buldu. Binen olmayınca ne değişecekti ki?
Siyahlar, otobüsleri kullanarak uzak yerlere gitmeyince, alışverişlerini evlerinin çevresindeki dükkânlardan yapmaya başladılar. Bu ise Otobüs şirketinden sonra mağaza sahibi beyazların zarar etmesi demekti. Sinirleri iyice gerilen beyazlar, zencileri tehdit etmeye başladılar. Oysa onlar aldıkları öğüdü akıllarından çıkarmıyor, şiddete karşı şiddetle cevap vermiyorlardı.
Irkçı beyazlar, sinirlendikçe şiddeti arttırıp işi Martin Luther King ’in evini bombalamaya vardırdılar. Olay sırasında King ‘in eşi ve iki aylık çocuğu da bulunmasına rağmen, sıyrıklarla kurtuldular. King, eve koştuğunda intikam isteyen öfkeli zencilerden oluşmuş grupla karşılaştı. Burada da aynı öğüdü tekrarladı ve onları şiddetten uzak tuttu. Öncesine göre farklıydılar: Birbirlerine daha çok kenetlenmiş, destek olmaya başlamışlardı.
Önemli görev yüklenen Montgomery İyileştirme Kurumu da boş durmadı, şehir içi ulaşımı sağlayan otobüs firmasını ayrımcılık yaptığı gerekçesiyle mahkemeye verdiler. Nihayet 2 Haziran 1956’da mahkeme sonuçlandı ve federal mahkeme, otobüslerdeki ırk ayrımcılığını yasadışı buldu. Irkçılar davayı 13 Kasım’da Temyize götürdüler, ama umduklarını bulamadılar ve Yüksek Mahkeme 20 Aralık 1956 da ırk ayrımcılığının yasadışı olduğuna karar vererek insanlık ayıbına son verdi.
Yüksek Mahkemenin verdiği kararın ertesi günü, 21 Aralık’ta Rosa Parks ve Martin Luther King aynı otobüse bindi. Rosa bu sefer önden bindi ve arkalara değil, otobüsün en önündeki sıraya oturdu…
381 gün içinde, tek kişinin bir otobüs koltuğundan kaldırılmasıyla başlayan mücadele on binleri birbirine kenetlemiş, Montgomery’de 17 bin siyahın yaptığı boykotla zafere ulaşmıştı. Yakın arkadaşı ve aynı zamanda sivil hareket liderlerinden biri olan Johnnie Carr eylemi şöyle tanımlıyordu "Rosa oturdu, dünya da onun etrafında döndü."
Rosa ve o gün kendisini tutuklatan şoför James F. Blake gibi eylemlere yol açan otobüs direnişi başladığında 42 yaşındaydı.
Blake 28 Mart 2002 de, 89 yaşında kalp krizinden öldü. Rosa ise 90 yaşına aldırmadan “sivil haklar annesi” olarak geleceğin özgür insanlarını yetiştirmeye devam ediyor…