NATO'nun artık fonksiyonunu kaybettiği gerçeği, herkesin görmeye başladığı bir durum. Bir zamanlar ‘Batı’nın güvenlik şemsiyesi’ olarak görülen bu yapı, günümüz dünyasının yeni dinamiklerine ayak uydurmaktan uzak.
Son toplantılarda sergilenen panik havası ve Zelenski-Trump tartışmasından sonra yapılan açıklamalar, bunu daha da netleştirdi. Beyaz Saray’daki siyasi kriz Avrupa’ya şunu gösterdi, Trump’ın gözden çıkardığı Zelenski değil, Avrupa’nın ta kendisi.
Uzun yıllar boyunca NATO, bir güvenlik garantisi olarak kabul edildi. Ancak bu yapı, 20. yüzyılın kalıplarıyla şekillenmiş bir organizasyondu. 21. yüzyılın değişen savaş stratejileri, yeni ittifaklar ve küresel dengeler artık NATO'nun işlevselliğini ciddi şekilde sorgulatır hale geldi. ABD, Avrupa’nın güvenlik kaygılarını ikinci plana atmaya başladı. Aslında Washington, Ukrayna’dan çok Avrupa’yı yarı yolda bıraktı.
Son dönemde ABD’nin dış politikasında belirgin bir kayma var. Rusya ile ilişkilerin yeniden şekillendiğine dair güçlü sinyaller alınıyor. Diplomatik hareketlilik, büyükelçiliklerde yaşanan gelişmeler ve perde arkasındaki anlaşmalar, ABD’nin uzun vadede Rusya ile yeni bir denge kurma niyetinde olduğunu düşündürüyor. Bu, Avrupa için beklenmedik ve hazırlıksız bir gelişme oldu. NATO'nun varoluş sebebi olan Rusya tehdidi, Washington için artık eskisi kadar öncelikli değil. Bu da Avrupa’yı kırılgan ve belirsiz bir geleceğe sürüklüyor.
Bir süredir Orta Doğu’da yaşanan gelişmelerin etkileri, küresel ölçekte hissediliyor. 7 Ekim’deki saldırılar, bölgedeki dengeleri sarsmakla kalmadı, ertelenmiş hesapları hızla gün yüzüne çıkardı. Hizbullah’tan İran’a, ABD’den Türkiye’ye kadar birçok ülkenin uzun süredir beklettiği hamleler, adeta bir domino etkisiyle devreye girdi. Artık sadece bölgesel değil, küresel düzeyde bir yeniden yapılanma sürecinin içindeyiz. Yeni bir dünya düzeni şekilleniyor ve bu düzen, NATO gibi eski kalıplara göre tasarlanmış yapıların geleceğini sorgulatıyor.
Avrupa’nın en büyük açmazı, NATO sonrası döneme hazırlıksız yakalanmak olacak gibi. Yıllardır ABD şemsiyesi altında hareket eden Avrupa ülkeleri, şimdi kendi güvenlik mimarilerini oluşturmak zorunda kalabilirler. Ancak siyasi bölünmüşlük ve stratejik belirsizlikler, bu süreci zorlaştırıyor. Artık eski dengeler yok ve alışıldık güvenlik anlayışı yerini çok daha parçalı, çok daha hızlı değişen bir düzene bırakıyor. Bu süreçte en büyük kaybedenin Avrupa olması kaçınılmaz olacak gibi duruyor.