Donald Trump ve Recep Tayyip Erdoğan... Biri televizyon ekranlarından popülerlik avcısı, diğeri gücün peşinde bir satranç ustası... Bugün Ortadoğu sahnesinde yeni bir kara komedi sahneye koyuyor. Ancak bu oyun, Shakespeare’in trajedilerinden çok, enerjik bir kara mizah eserine benziyor.

Trump ve Erdoğan arasındaki tarihsel ilişki, diplomasi ders kitaplarında bir vaka çalışması olarak okutulabilecek kadar absürt. Hatırlayalım; Trump, bir zamanlar Erdoğan’a “sert ama adil bir lider” diyerek methiyeler düzmüştü. Tabii, Trump’ın “sert” tanımı, büyük ihtimalle kendi kabarık ego listesiyle yarışacak liderlere bir iltifattan ibaretti. “Adil” kısmıysa, belki de yalnızca Trump’ın hayal dünyasında gerçeklik bulabilirdi. Hatta bir ara Trump’ın, Erdoğan ile samimi bir akşam yemeği sohbetine dönüşen sözde “dostluk” anıları sosyal medyada viral olup mizah malzemesi olmuştu.

Gelgelelim, Trump’ın şefkat gösterisi fazla uzun sürmedi. Hatırlanacağı üzere, ABD askerlerinin Suriye’den çekilme kararı Trump tarafından “Bu bizim savaşımız değil” şeklinde özetlenmişti. Ancak aynı Trump, bir gece vakti attığı Tweet’le Erdoğan’a, "Ekonominizi mahvederim" tehdidinde bulunmaktan da geri durmamıştı. Hani şu ‘’aptal olma’’ kelimeleriyle biten meşhur mektup. Erdoğan’ın bu tehdide yanıtıysa, “Boş tehditler beni ürkütmez” dercesine verdiği ve aynı gün başlattığı Barış Pınarı Harekatı hamlesi. Tam anlamıyla klasik bir retorikti. Sonrası ise malum. Ekonomik buhran, göç krizi vs…

Bugünün manzarasına bakalım. Trump ikinci dönemine hazırlanırken, bir kez daha şu anki Amerika-Türkiye ilişkisini methetmeye başladı. Erdoğan’a bol bol dağıttığı övgülerinin ardında, Erdoğan’ı bölgedeki taşeron lider rolüne daha da bağlama ve ABD’nin Orta Doğu sahnesinden çekilme planını “başarılı bir strateji” olarak pazarlama çabası yatıyor. Ancak bu iltifatlar, Trump’ın diplomatik zarafetten çok, satranç tahtasında yalnızca bir sonraki hamlesini düşünen kısa vadeli oyun anlayışını yansıtıyor. "Erdoğan bir satranç ustası” diyen Trump, aslında kimin piyonu kimin hamlesine göre hareket ediyor sorusunu akla getiriyor. Getiriyor, değil mi?

Trump’ın Orta Doğu’ya dair “dâhiyane” planı, ABD askerlerini çekip, sahneyi Türkiye’ye bırakmaktan ibaret gibi görünüyor. Bunu "stratejik derinlik" diye pazarlıyor ama ortada sadece dış politikadaki bir nevi "bizim çocuklar halleder" mantığı var. Erdoğan ise bu fırsatı kaçırmıyor; Suriye’deki grupları destekleyip, bir taşla iki kuş vuruyor. Hem kendi bölgesel etkisini artırıyor hem de müstakbel Başkan Trump’ın egosunu okşayarak ABD’nin desteğini yanında tutuyor.

Trump ve Erdoğan arasındaki bu "kazan-kazan" ilişkisi, aslında çok daha karanlık bir gerçekliği gözler önüne seriyor: Amerika’nın Orta Doğu’daki yeni maşası Türkiye mi? Bu sorunun cevabı Trump’ın şu sözünde gizli olabilir: "Onlar bizim için çok iyi bir iş çıkarıyor."

Ancak şu soruyu sormak gerekiyor: Kimin işi? Trump’ın yeniden büyüttüğü Orta Doğu vizyonu, ABD’nin çıkarlarına ne kadar hizmet ediyor? Ya Türkiye’nin? Yoksa bu sahne, iki liderin kendi politik arenalarında kazandıkları ‘puanlarla’ mı ilgili?

Sonuç olarak, Trump ve Erdoğan’ın tarihsel ilişkisi, sahnede gülünç bir oyun gibi dursa da, perde arkasında ciddi ve trajik etkiler yaratıyor. Şu anki ABD-Türkiye ilişkisi, şeffaflıktan uzak, ama bir o kadar da çıkar odaklı bir "dostluk" gösterisi sunuyor. Ve bu gösteride seyircilerin alkışlarından çok, mırıldanmalar yükseliyor.