Ülkemizde; 24 Kasım Öğretmenler Günü’nden başka ayrıca bir de 5 Ekim “Dünya Öğretmenler Günü” kutlamaları yapılmaktadır. Bunun nedeni, Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın Eğitim, Bilim ve Kültür örgütü olan UNESCO’nun, öğretmenlik mesleğinin özel önemi nedeniyle 1994 yılında aldığı bir kararla, her yılın 5 Ekim gününü “Dünya Öğretmenler Günü” olarak kabul ve ilan etmiş olmasıdır. Türkiye, bu uluslararası örgütlerin üyesidir. Bu nedenle, “5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü” Birleşmiş Milletler’e üye öteki ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de kutlanmaktadır. Bu özel günler, birbirinin yerine geçen, birbirini ikame eden ve birbirinin alternatifi olan günler değildir. “5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü” evrenseldir. 24 Kasım Öğretmenler Günü ise, ulusal düzeyde kutlanan özel bir gündür. Yaptığımız kutlamalara konu olan Öğretmenlik, sıradan bir meslek değildir. Tıpkı doktorluk ve askerlik mesleği gibi kutsal sayılan mesleklerden birisidir. Çünkü nasıl ki bir Doktor Hipokrat yeminiyle kendisini mesleğine adıyorsa ve bir asker mesleğini icra ederken ölümü bile göze alabiliyorsa; öğretmenlik mesleğinin de bunlar gibi bir adanmışlık boyutu vardır. Öğretmenler de tüm yaşamlarını öğrencilerini her yönüyle en iyi şekilde yetiştirmeye adamaktadırlar. Mesleki yaşamlarının tamamını bu çeşit eğitim-öğretim faaliyetleriyle geçirmektedirler. Mesleklerini icra ederlerken, sürekli olarak kendilerini yenilemek, verici, paylaşımcı, özverili, hoşgörülü, sabırlı, anlayışlı, üretken, yönlendirici, önder ve örnek olmak zorundadırlar. Bu çeşit zorunlulukları nedeniyle öğretmenlik, insanı tüketen bir meslektir. Tükenmişlik sendromunun en çok görüldüğü mesleklerden birisi de öğretmenlik mesleğidir. Öğretmene hak ettiği değerin, önem ve statünün verilmediği dönemlerde bu sendrom daha sıklıkla ortaya çıkmaktadır. Eğitim, bir toplumun geleceğine yapılan yatırımdır. Toplumların gelecekte ulaşacakları uygarlık, kalkınmışlık ve refah düzeyleri aldıkları eğitime göre şekillenmektedir. Eğitimin en temel unsuru ise öğretmendir. Kendileri özgüvenli, mutlu ve üretken olamayan öğretmenlerin, özgüvenli, üretken ve mutlu öğrenciler yetiştirebilmeleri imkânsız denilebilecek kadar zordur. Türk öğretmen yetiştirme düzeninde, Darülmuallim’lerden başlamak üzere, Yüksek Öğretmen Okullarında, Eğitim Enstitülerinde, Öğretmen Liselerinde ve Köy Enstitülerinde her zaman gerçekten çok yüksek nitelikli ve idealli öğretmenler yetiştirilmiştir. Öğretmenin kaliteli olduğu dönemlerde eğitimden de çok kaliteli sonuçlar alınmıştır. Son yıllarda pek çok alanda bozulmalar görüldüğü gibi öğretmen yetiştirme düzenimizde de çeşitli bozulmalar ortaya çıkmıştır. Öğretmen idelerinden ve öğretmenlik mesleğinin adanmışlık boyutundan uzaklaşılmıştır. Öğretmenlik mesleği, sıradan, vasıfsız bir memuriyete dönüştürülmüştür. Öğretmen, eğitim sisteminin temel belirleyici unsuru olduğuna göre, eğitim sistemini düzeltmek için yasa ve yönetmelik çıkartmak ya da teknik projeler hazırlamak yerine her şeyden önce öğretmen yetiştiren kurumların düzeltilmesi gerekir. Günümüzde ne yazık ki öğretmenlik mesleği, tam bir sorunlar yumağı haline gelmiştir. Öğretmenlerimizin başta ücret olmak üzere pek çok çözüm bekleyen sorunları mevcuttur. Avrupa Birliği Ülkelerinde ortalama bir öğretmen aylığı 5.000.-EURO’dur. Türkiye’deki ortalama bir öğretmen maaşı ise 500-600 EURO’ya karşılık gelmektedir. Öğretmen maaşlarında hakkaniyet ölçülerine uygun düzenlemeler yapılmadığı için öğretmenlerimiz giderek yoksullaşmaktadırlar. Özel okul öğretmenleri ise tam bir başıboşluk ve denetimsizlik ortamında sefalet ücretleriyle, sosyal güvencelerden yoksun bir şekilde çalıştırılmaktadırlar. Öğretmenler, kötü çalışma ortamları ve ağır ders yükleri altında ezilmekte ve sömürülmektedirler. Atanamayan öğretmenler sorunu ise tam bir toplumsal faciaya dönüşmüştür. Atanamayan öğretmenler arasından her yıl onlarcası intihar etmektedir. Bu atanmayan öğretmenler sorunu, hakkaniyetli ve adaletli bir şekilde ve mutlaka çözüme kavuşturulmalıdır. Öğretmen ve eğitim yöneticisi atamalarında liyakat sistemi tamamen çökmüştür. Etik ve vicdani olmayan bu anlayış ve yaklaşımlardan vazgeçilmelidir. Bütün bu sorunların giderilebilmesi gerekçesiyle öğretmenlerin çok uzun yıllardan beri çıkartılması için büyük mücadeleler verdiği bir Öğretmenlik Meslek Yasası çıkartılmıştır çıkartılmasına ama, öğretmenler arasında büyük eşitsizlikler ve sınıf farkı yaratan ve kazanılmış bazı özlük haklarını geriye götüren bu yasanın bizzat kendisi öğretmenler arasında başlı başına bir yakınma ve şikâyet konusu olmaya başlamıştır. Öğretmenlerin ve öğretmen emeklilerinin burada saymakla bitiremeyeceğimiz daha pek çok sorunları vardır. Bu nedenle sözü daha fazla uzatmadan başta sorduğumuz “Öğretmenler Günü’nü hangi tarihlerde kutlamalıyız?” sorusunun yanıtlarına dönecek olursak; bence 5 Ekim’inde, 24 Kasım’ında, 16 Mart’ın ve 17 Nisan’ın da tarihsel anlam ve önemine uygun bir şekilde kutlanmasının hiçbir sakıncası yoktur. Aksine, özel olarak öğretmenlik mesleğinin ve genel olarak da tüm bir eğitim siteminin sorun, talep ve ihtiyaçlarının gündeme taşınması amacına hizmet etmesi açısından; tüm bu özel günlerin ayrı ayrı kutlanması çok daha yararlı olacaktır. Daha ilkokul sıralarından itibaren bin bir özveri ve emeklerle bizleri yetiştirmeye çalışan ve hepimizin bugün sahip bulunduğumuz mevkii, meslek, kariyer ve statülerimizi borçlu olduğumuz, özverinin ve karşılıksız sevginin simgesi olan öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü kutlu olsun.

MEÜ. E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL