Ünlü Fransız yazar Victor Hugo ne de güzel söylemiş; “Savaşı zenginler çıkartır, yoksullar ölür.” Bu sözün ne kadar doğru olduğunu; sınırlarımızda devam eden bölgesel savaşlar nedeniyle tanık olduğumuz acıklı gerçekler karşısında her gün bir kez daha yeniden öğreniyoruz. Hemen kuzey sınırlarımızda devam eden Rusya-Ukrayna savaşı, neredeyse 3. Yılını doldurmak üzere. Bu savaş nedeniyle on binlerce insan yaşamını yitirdi. Yüzbinlerce insan yerinden yurdundan oldu. Daha bu savaşın dumanları tüterken, hemen güney sınırlarımıza yakın sayılabilecek bir bölgede İsrail-Filistin savaşı başladı. 07 Ekim 2023’te başlayan bu savaş neredeyse 11. Ayını doldurdu. Bu savaşa ilişkin, televizyon haberlerinde hemen hemen her gün hava durumu sunar gibi verilen bilgilere göre; ölen masum insanların sayısı 40 Binlere ulaştı. Filistin’in bazı şehirleri yerle bir oldu. Okullar, hastaneler kullanılamaz hale geldi. Yüzbinlerce insan yerini yurdunu terk etmek ve başka ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Yaşanan bu savaş kapsamında, geçtiğimiz hafta, haber ajanslarının web sitelerine flaş haber olarak düşen ve televizyon kanallarının normal yayın akışlarını keserek “son dakika” notuyla verdikleri Hamas Lideri İsmail Haniye suikastı haberi nedeniyle dünya bir kez daha savaş kaosuyla sarsıldı. Bu suikast haberlerini yorumlayan kimi uzmanlara göre, zaten çalmakta olan savaş tamtamları, artık daha yüksek perdeden ve daha yüksek bir sesle çalmaya başlamıştı. Bazı uzmanlar bu olayla birlikte savaşın yeni bir aşamaya girdiğini, İran’ın bu olaya misliyle karşılık vereceğini ve savaşın tüm bölgeye yayılma eğilimi gösterdiğini söylüyorlardı. Daha karamsar bazı yorumculara göre ise, bu bölgesel savaşların bir 3. Dünya savaşına dönüşmesi olasılığı ise, her zamankinden çok daha yüksekti. Bu nedenle tüm dünya ülkeleri bir kez daha, savaş canavarının soğuk nefesini enselerinde hissettiler. Tüm dünya halkları, büyük bir korkuya kapılarak savaşın korkunçluğu ve acımasızlığıyla bir kez daha yüz yüze geldiler. Ne oluyordu? Acaba gerçekten de bir 3. Dünya savaşına doru mu sürükleniyorduk? Tabii, savaş söz konusu olduğunda; dünyanın neresinde olursa olsun savaşın başlamasıyla birlikte, taraflar ve muhataplar arasında aynı zamanda bir ekonomik, psikolojik, elektronik, sibernetik savaşlar gibi savaşlar ve özellikle de propaganda ve istihbarat savaşları da başlayan bu savaşla birlikte başlamaktadır. Günümüzün savaşları burada belirtmeye çalıştığım gibi çok yönlü savaşlardır. Esasen savaşın, başta uluslararası hukuk, harp hukuku, uluslararası politika, planlama ve yönetim olmak üzere çok çeşitli boyutları vardır. Günümüzde savaş hem bir bilim hem bir sanat ve hem de bir tekniktir. Konuyu daha iyi anlamamız açısından, öncelikle hem genel olarak ve hem de uluslararası hukuk açısından savaş kavramını tanımlamaya çalışacak olursak: Başlangıçta hemen belirtmemiz gerekir ki, esasen savaş, tanımlanması güç, soyut, karmaşık ve çok boyutlu bir kavramdır. Bu nedenle ilgili bilim dallarında, savaş konusunu inceleyen kişilerin mesleklerine ve bakış açılarına göre değişen çok fazla sayıda savaş tanımlaması yapılmıştır. Bunların belli başlı birkaç tanesini şu şekilde belirtmemiz mümkündür. Örneğin, TDK Sözlüğünde savaş, “Devletlerin diplomatik ilişkilerini keserek giriştikleri silahlı mücadele” şeklinde tanımlanmaktadır. Dünyanın en büyük ve kapsamlı ansiklopedilerinden birisi olarak kabul edilen Ana Britannica Ansiklopedisinde ise savaş: “yaygın kullanımı itibariyle politik gruplar arasında belirli bir sürede ve yoğunlukta devam eden çatışma” biçiminde tanımlanmaktadır. Bazı yasal metinlerde; örneğin, 2941 sayılı Seferberlik ve Savaş Hâli Kanunun 3. ve 5. maddelerinde savaş: “Devletin bekasını temin etmek, milli menfaatleri sağlamak ve milli hedefleri elde etmek amacıyla, başta askerî güç olmak üzere Devletin maddi ve manevi tüm güç ve kaynaklarının hiçbir sınırlamaya tabi tutulmadan kullanılmasını gerektiren silahlı mücadeledir.” Şeklinde tanımlanmıştır. Bunlardan başka, bazı askerî düşünürlerin de savaşa ilişkin çeşitli tanımlama ve yaklaşımları mevcuttur. Örneğin, M.Ö. 400 ve 320 yılları arasında yaşamış olan ünlü Çinli filozof Sun Tzu, “Savaş Sanatı” adlı eserinde, savaşı: “Yaşam ya da ölümle son bulan bir sahadır ve hayatta kalmaya veya mahvolmaya giden bir yoldur” şeklinde tanımlamıştır. Ve savaşa ilişkin olarak da en mükemmel zaferin muharebe etmeden savaşı kazanmak olduğu tespitini yapmıştır. Mustafa Kemal Atatatürk’ün Hatay’ı vatan topraklarına katması bunun en güzel örneklerinden birisidir. (Haftaya devam edecek)