Dünyanın gündemi savaş, ne kadar süreceği nasıl sonuçlanacağını tahmin etmek zor. Birçok kurum ve kuruluş savaşın devam ettiği ülkelerde sağ kalabilen çocukları üzerinde savaş etkilerini azaltmak için harekete geçmiş durumda.
Bilindiği gibi savaş yaşantılarına maruz kalmanın veya tanık olmanın çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini hafifletmeye yönelik destek programları, onların psiko-sosyal açıdan sağlıklı bireyler olarak gelişimlerini sürdürmelerine yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Ancak, bu uygulamaların kültürel ve toplumsal gereksinimlere uygun planlanmaları gerektiği unutulmamalıdır.
Günümüzde milyonlarca çocuk savaşların, terör saldırılarının ve politik çatışmaların masum kurbanları durumuna gelmektedir. Bu şiddet eylemlerinin çocuklar üzerinde yarattığı travmatik etkiler, onların fiziksel, psikolojik ve ahlaki gelişimleri üzerinde kalıcı zararlar bırakmaktadır. Bugün hem yaşadığımız coğrafyada hem de dünyanın farklı coğrafyalarında savaş ortamı yaşanmaktadır. Bu durum sadece savaş cephelerinde çatışanları değil, sivilleri de etkilemektedir. Şüphesiz ki çocuklar da içinde bulundukları bu çatışma ve şiddet ortamından en acı şekilde etkilenmektedirler. Savaşa doğrudan maruz kalmayan çocuklar da, medya aracılığıyla yaşananlara dolaylı şekilde maruz kalmaktadır. Dünyada milyonlarca çocuk savaş ve şiddet mağdurudur. Özellikle Beș yaş altı çocuklar ölümler açısından daha fazla risk altındadır.
Ülkemiz dahil olmak üzere, bölgemizde artan şiddet ortamı çocukların yaşamlarını ve gelişimlerini kısa ve uzun vadeli olarak etkilemektedir. Bu şiddet ortamına maruz kalan ya da bu ortama tanıklık eden çocukların bilişsel, fiziksel, psikolojik gelişimleri etkilenebilmektedir. Savaşların en yıkıcı etkisi ölüm olmakla birlikte, savaşa maruz kalan çocuklar hayatta kalsalar dahi fiziksel ve psikolojik bazı zorluklar yaşayabilmektedirler.
Gerek ülkemizde gerekse de bölgemizde ve Dünyanın bir çok yerinde sürmekte olan savaş, çatışma ve şiddet ortamı milyonlarca çocuğu doğrudan veya dolaylı olarak etkilemektedir. Çocukları en temel insanı haklarından yoksun bırakmakta, geleceğe ilişkin beklentilerinde derin kaygılar yaşamasına neden olmaktadır. Savaş ortamlarını yaşayarak büyüyen çocuklarda sendroma bağlı değişik belirtilerde ortaya çıkmaktadır. Bu hastalık tablosuna saptanan çocukların eğitim yaşamlarının başarılı olması olanaklı değildir. 'Barış olsun, çocuklar ve Insanlar ölmesin' demenin ve bu konuda duyarlılık göstermenin maalesef Yanlış anlașılmalara sebep olduğu da görülmektedir. Lakin savașın toplumsal bir yıkım ve etkileyici bir buhrandan bașka bir olgu olmadığı bütün insanlar tarafından bilinmektedir.
Deyim yerinde ise, Toplumsal şiddet olayları çocuğun kendisine ya da kendisi için önem taşıyan diğer kişilerin yaşamına ve fiziksel bütünlüğüne yönelik doğrudan ya da dolaylı tehdit oluşturmaktadır. Çocuğun zihninde ortaya çıkardığı 'ölüm düşüncesi' ve 'tehdit algısı' yoğun ve derin korkuya neden olabilmektedir, çocuğun kendini güvende hissetmesini ve başkalarına güven duymasını zorlaştırabilmektedir. Bununla birlikte çocukların dünyanın iyi ve adil bir yer olduğu ve yetişkinlerin onları koruyacağına ilişkin temel inançları da derinden sarsılabilmekte çünkü en temel ihtiyaçları olan, elbise, yemek, su vb ihtiyaçları bile süreç içerisinde zaman zaman karşılanamamaktadır.
Çocuk ve ergenlerin travmatik deneyimler karşısında gösterdikleri tepkiler genel anlamda benzerlik gösterse de bu tepkilerin ortaya çıkış biçimleri içinde bulunulan gelişim dönemleri açısından farklılaşabilir. Bu nedenle, savaş travmasının ardından yürütülen psiko-sosyal girişimler çocukların gelişimsel özellikleri dikkate alınarak günümüzde olagelen savaș trajedisine maruz kalan ve bu travma neticesinde ölüm-kalım mübadelesini yașayan çocukların seslerine kulak vermek, ve, en azından sessiz kalmamak hümanizmin bir gereğidir.