Tam bir yıl önce, ülkemizin gördüğü en büyük depremi yaşadık. Deprem bölgesine günlerce yardım götürülmedi ve maalesef onbinlerce insanımız hayatını kaybetti.

Ses eden oldu mu? Hayır.

Sığınmacılara milyarlarca dolar harcanıldı ama hala çadırda kalan depremzedeler mevcut.

Ses eden oldu mu? Hayır.

Ekonomi çöktü. TÜİK'in istastiktiklerine göre bile, dünyadaki en yüksek enflasyona sahip ülkelerden biri olduk.

Ses eden oldu mu? Hayır.

Anayasa mahkemesi kararları hiçe sayıldı, adalet sistemi bir kişinin tekeline bağlandı.

Ses eden oldu mu? Hayır.

Ülkeye ne olduğu belirsiz milyonlarca kaçak girdi.

Ses eden oldu mu? Hayır.

Tarikatler, ülkenin neredeyse tüm kurumlarına sızdı.

Ses eden oldu mu? Hayır.

Atatürk'e ağız dolusu küfürler edildi.

Ses eden oldu mu? Hayır.

Çocuklara tecavüz edildi. "Küçüğün rızası var", "Bir kereden bir şey olmaz" denildi.

Ses eden oldu mu? Hayır.

        Şeriat sloganları atıldı. "Keşke Yunan kazansaydı" denildi.

Ses eden oldu mu? Hayır.

Sokak ortasında insanlar öldürüldü/öldürülmeye devam ediliyor.

Ses eden oldu mu/oluyor mu? Hayır.

Askerler yakılarak öldürüldü.

Ses eden oldu mu? Hayır.

Küçük bir azınlığın cesur tepkileri hariç, hiçbir haksızlığa karşı ses çıkarılmadı bu ülkede.

Şimdi "Oy yoksa, hizmet de yok" tehdidinde bulunmalarına mı şaşırıyorsunuz?

Neden tehdit etmesinler ki? Ses eden mi olacak? Hayır!

Peki, hiç mi bir şeye ses edilmedi bu ülkede? Edildi!

Halıya, kilime basılınca "Seccadeye basıldı." diye ses edildi.

Dolar, Euro 30 TL nin üzerine çıkınca "Dış mihraklar yüzünden..." diye ses edildi.

İsrail'e giden yardımlara sessiz kalınıp, ülkedeki kahve ya da burger satan dükkanlara ve çalışanlarına ses edildi.

Anayasa mahkemesinin kararlarının hiçe sayılmasına değil; haksız yere ceza alan insanlara ses edildi, terörist denildi.

Ülkecek dibe batmış durumda olmamıza rağmen; iktidara tek laf edilmedi ama muhalefet partilerine bölücü, ırkçı, din düşmanı... denilerek ses edildi.

Halkı soyanlara, sömürenlere, "bu milletin a.. koyacağız." diyenlere değil; madenciye, çiftçiye, esnafa, öğrenciye, doktora, öğretmene ses edildi. İktidar ile çelişen bir konumda olan kim varsa vatan haini ilan edildi.

Özetle; ülke demokrasisini hiçe sayan, adaleti kendi çıkarları için tahsis eden, ekonomiyi batıran, eğitim sistemini/sağlık sistemini tarikatlerin eline bırakan, ülkeye milyonlarca kaçagı/sığınmacıyı sokan, sahilleri/sit alanlarını yabancı sermayeye peşkeş çeken, devlete bağlı kurum ve kuruluşları özelleştirme adı altında satan, ülkeyi ucube bir tek adam rejimine sürükleyen ve çekinmeden şeriat çağrısı yapabilen kişilere ses edilmedi bu ülkede... Oy için halkı tehdit etmekten mi çekineceklerdi. Tabii ki hayır.

Ses etmeye etmeye bugünlere geldik. Tam bir yıl önce, onbinlerce vatandaşımız depremde enkaz altındayken; onlara "sesimi duyan var mı?" diye bağırmamız da boşunaydı. Çünkü sesimizi uzun zaman önce kaybetmiştik. Bu yüzden kurtarabileceğimiz insanları da kaybettik. Seçtiğimiz yöneticiler, insanlarımıza yardım etmek yerine; oy kaygısı yüzünden birbirleriyle rekabete girişti, birbirlerini suçladı; biz ise sustuk. Depremin sorumlularının belirlenmesi önergesi mecliste iktidar ve yancıları tarafından reddedildi, ses ettik mi? Hayır. Çünkü ses etmemiz gereken yerlerde susmayı, sorumlu kişiler yerine birbirimizi suçlamayı seçtik.

Bundan 4000 yıl önceki bir Sümer atasözü der ki; "Kokan ayaksa çorap değiştirmek faydasız, kokan başsa ayakla uğraşmak gereksiz." Biz ise baştan dibe kadar kokmuşuz. Bu saatten sonra ayağı da, başı da kesip atsak; bu kokuşmuşluk düzelmez! Susmaya devam...