Ne olacak bu ülkenin hali: İyiye doğru gelişip düzelen pek bir şey yok…

Arada bir sosyal medyada geçmiş paylaşımlarıma göz atıyorum; değişen bir şeyler var mı yoksa hala güncelliklerini koruyorlar mı diye…

Bu yazıyı yazmadan önce yine şöyle bir karıştırdım geçmiş paylaşımlarımı…

Dokuz yıl önce 7 Ekim 2014 tarihinde Sosyal Medyada aşağıdaki paylaşımı yapmışım.

'Yazık oluyor Türkiye'ye. Suya sabuna dokunmak gerekir, artık, daha çok geç olmadan. Kimler yanlış yapıyorsa, kötü niyetli davranıyorsa onlara artık dur demeliyiz. Kenetlenmeliyiz yalnızca Türkiye için. Türkiye'nin önünde başka bir öncelik yok, hele de kişilerin çıkarları, Türkiye'nin çıkarlarının önüne geçmemeli, geçirilmemeli. Türkiye nerelere sürükleniyor, bilen var mı? Kusura bakmayın ama bıktım artık etnik kökencilikten, mezhepçilikten, dincilikten, din tüccarlığından, Atatürk düşmanlığından. Kime, kimlere yalakalık yapıyoruz, yaranmaya çalışıyoruz; her gün sahte, yapmacık mesajlardan geçilmiyor ortalık.'

Sonra da sordum kendime:

Kişisel çıkarlar mı ülke çıkarları mı?

Kişisel çıkarlar mı toplumun çıkarları mı?

Türkiye'nin önünde başka bir öncelik olabilir mi?

Doğal davranan var mı yoksa çoğunlukla yapmacık mı davranılıyor?

Toplumun hassas değerleri siyasetçiler tarafından kullanılıyor mu?

Toplum hassas değerlerinin kullanılmasına izin veriyor mu?

Din tüccarları tarikat, cemaat adı altında çıkar güruhları oluşturup ülkeyi ve insanları sömürüyor mu?

Dinciler halkın cahilleşmesi ve safsatalara inanması konusunda daha bir cesaret ve azimle her yerde boy gösteriyor mu?

Atatürk düşmanları daha da bir cesaret ve azimle Ulu Önder'i karalıyor mu?

Siyasetin ve siyasetçinin esiri olmayı sürdürüyor muyuz?

En ufacık bir çıkar karşılığında kolaylıkla saf değiştiriyor muyuz?

Liyakat kriterlerimizde yer alıyor mu?

En önce kendimizi sorguluyor muyuz?

Etrafımızı sorguluyor muyuz?

Bizi yönetenleri sorguluyor muyuz?

Siyasetçileri sorguluyor muyuz?

Koltuğu kapanların tutum ve davranışları değişiyor mu?

Sorgulamalarımızı derleyip toparlayıp ona göre karar veriyor muyuz?

Doğruya doğru yanlışa yanlış diyor muyuz?

Yukarıdakiler gibi yüzlerce soru sorup kendiniz yanıtlayabilirsiniz…

Çıkan sonuçlara göre de iyiye doğru gelişip düzelen pek bir şey var mı yok mu karar verirsiniz…

Sorgulayıp değerlendirme yaparak özgür irademizle karar verirsek doğru yapmış oluruz diyorum…

Eğer sorgulamadan karar veriyorsak sorun bizdedir; taraftar olmuş oluyoruz…

İlimizin değerlerini, geçmişini, kültürünü, güzelliklerini koruyabilip gelecek nesillere iletebiliyor muyuz?

Bu Cumartesi günü Toroslardaki Sadiye Köyü'ne, adı şimdi Atlılar Mahallesi, Toroslar Belediyesi ile Mersin Ticaret ve Sanayi Odasının işbirliğinde yapılan Sadiye Köyü Sosyal Tesisinin açılışı için gittim…

Geçen dönemdeki MTSO Başkanlığım döneminde o zamanki Yönetim Kurulu ile hayata geçirdiğimiz bir projeydi.

Sağolsunlar MTSO'nun yeni başkanı Hakan Sefa Çakır ve başkan yardımcısı Cem Bucugenin davetleri üzerine katıldım bu açılışa…

Görülmesi gereken bir köy Sadiye…

Tarihi hayli ilginç ve kendilerine özgü bir kültürleri var…

Kafkasya'da yaşanan soykırımın ardından anavatanlarından sürgün edilen Çerkeslerin kurmuş olduğu bir köydür Sadiye.

1885 Yılında Novorossisk Limanı'ndan içinde sürgüne gönderilen Çerkes halkın olduğu 3 gemi Ürdün ve Lübnan'a doğru yola çıkarılıyor…

Mersin önlerine ulaşan gemilerden birinde çıkan arızadan dolayı gemi Mersin'de onarıma alınıyor…

Arıza uzun sürünce gemideki insanların Mersin'e yerleştirilmesine karar veriliyor…

Mersin'in 60 km kuzeyindeki Toros Dağları eteklerinde yer alan bölgeye yerleştiriliyorlar.

Bu çalışkan insanlar Mersin'in halen tek Çerkes köyü olan Sadiye köyünü kuruyorlar…

Harika bir doğa var; ormanlarla çevrili…

Dünyaca ünlü kirazlar yetiştiriliyor…

Mersin'deki tek Çerkes Köyü olan Sadiye köyünü, kültürünü ve doğasını korumalıyız.

Bu bölgenin kiraz bahçelerini satın alıp villa siteleri oluşturulmaya çalışıldığı köyde dile getiriliyor…

Eğer Türkiye'de bir şeyler değiştiyse bunun önüne geçilir…

Gençlere…

Doğayı sevin, çevreyi koruyun…

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk doğayı çok sever ve önem verirdi…

Atatürk ün doğayı, ağacı sevmesinin en belirgin örneklerinden birisi de kuşkusuz Bozkırın ortasında kurduğu Atatürk Orman Çiftliğidir.

Günümüz insanı bugün çevre sorunlarıyla boğuşurken Ulu Önder Atatürk'ün 1930 yılında söylediği şu sözleri onun ne kadar ileri görüşlü olduğunu bir daha göstermektedir:

'Çevreyi korumak aklın gereğidir.'

'Yeşil görmeyen gözler renk zevkinden mahrumdur. Burasını öyle ağaçlandırınız ki, görmeyenler bile yeşillikler arasında olduğunu anlasın.'

'Ağaç, çiçek ve yeşillik uygarlık demektir.'

'Ormansız ve ağaçsız toprak vatan değildir.'

Hoşça kal Mersin, haftaya pazartesi yine buradayız kısmetse…