Babam PTT memuru
Şimdilerde il olan o dönemde Gümüşhane’nin ilçesi durumundaki Bayburt’ta oturuyoruz.
Ortaokulu bitirmiş ve üç sınavdan (Test-Yazılı-Sözlü) geçtikten sonra Erzurum Nenehatun Kız İlk öğretmen Okulu öğrencisi olmaya hak kazanmıştım.
Henüz 14 yaşındaydım. Annemden, babamdan ve kardeşlerinden ilk ayrılışımdı.
Okuldaki geleneklerden biriydi, “Abla” sahibi olmak…
Ne demekti bu?
Okula yeni gelmiş, ailesinden ayrılmış öğrencilere; okulu tanıtma, arkadaş edinmelerine yardımcı olma, öğretmenleri tanıtma, bilgi verme, karşılaşılabilecek sorunlarda yanında olma… Kısaca yeni mekânda ve yeni ortamdaki uyumu kolaylaştırma.
ORTAK amaçla, ORTAK ortamda, ORTAK insanlarla, ORTAK duygu ve düşüncelerle, ORTAK çaba ile Vatan ve Millet için İYİ İNSAN olma mücadelesinde bu “Abla” ya da Erkek Öğretmen Okullarındaki “Abi” sistemi anlaşılırdı ve kazanımlarla sürdürüldü…
Geçtiğimiz günlerde Milli (!) Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ortak bir proje (Pilot okullarda başlatılacak) açıklaması oldu;
Okullarda “Abi” ve “Abla” dönemi başlıyor diye…
Yok edilmeye çalışılan; Atatürkçü Düşünceyi özümsemiş, davranış biçimi haline getirmiş eğitim sistemi; MİLLİ amaçları paramparça edilmiş, Milli (!) Eğitim sistemine hançerler sokulmaya devam ediyor…
Perran Kutman’ın öğretmen rolünde olduğu bir dizi (Hayat Bilgisi) vardı bir zamanlar televizyonlarda. Kendisine “Hocam” diyen öğrencilere “Hoca camide, Hoca camide,” diye düzeltme yapıyor ve işin ciddiyetini vurguluyordu…
Gelelim sadede;
İlkokul 3. Ve 4. Sınıf öğrencilerine lise öğrencileri “Abla” ya da “Abi” olacaklarmış. Nasıl mı?
Kızlar kızlarla, erkekler erkeklerle, hafta sonları buluşacaklar, ev ödevlerini yapacaklar… Nerede mi? elbette camilerde! Ve arkasından da uygulamalı namazlar kılınacak vb.
Anayasamızın, değiştirilemez ya da değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk dört maddesinden de bildiğimiz gibi “Türkiye Cumhuriyeti Devleti laik, sosyal bir hukuk devletidir,” ve Kurucu önderimizin işaret ettiği gibi “Hayatta en doğru yol gösterici akıl ve bilimdir.”
Şimdi;
1) Yazmaktan bıkmayacağız, beş yüz bin sınıf, branş öğretmenleri ve rehber öğretmenler atama beklemektedirler,
2) Atatürk’ün; dini, din alimleri tarafından öğrenmemiz için kurdurduğu Diyanet işleri Başkanlığı işsiz mi kalmıştır ki hakkı ve haddi olmayan alanlara konmaya çalışmaktadır?
3) Hangi aile 9-10 yaşlarındaki kız ya da erkek çocuklarını, hiçbir liyakat ile nitelendirilemeyen, bilgisi ve becerisi yeterli olmayan, rehberlik edecek durumdan çok uzaklarda bulunan 15-17 yaşlarındaki çocuklara (!) teslim eder?
4) Birçok bakanlıktan daha çok bütçesi olan Diyanet İşleri Başkanlığı, camilerin boş kaldığı kaygısıyla mı hareket etmektedir? Oysa “Bilim” yuvaları olan okulları haftanın beş günü 20 milyon öğrenci doldurmaktadır…
5) “Din vicdanlardadır,” diye daha ne kadar yazacağız, anlatacağız, açıklayacağız? Her anne baba istediği kadar, istediği zamanlarda ve istediği biçimlerde çocuklarına DİN bilgilerini verebilir, çalıştırır, kazandırır… Kimse de karşı çıkmaz-çıkmaya haddi de yoktur hakkı da!
Bırakın bunları
Bırakın herkes işini yapsın
Halkı oyalamaktan, aklıyla oynamaktan vazgeçin
Tamı tamına YİRMİNCİ hatta YİRMİBİRİNCİ YÜZYILDAYIZ!
Bir zamanlar “Ay ışıktır, aya çıkılmaz,” diyenler vardı ya, şimdi Ay’a neredeyse servisler konulacak…
Çocuklarımız geleceğimizdir ve geleceğimiz ellerimizdedir. Çocuklarımızı, sadece ve sadece akıl ve bilim yoluna teslim edeceğiz!