Haberlerde dikkatimi çekti. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin bir açıklama yaptı. “İlkokul, ortaokul ve lise dönemlerini kapsayacak biçimde yeni bir eğitim programı hazırladık, açıklayacağız…”

                Hiç merak etmedim. Sadece sinirlendim. Eğitim ve sağlık sistemleri bir ülkede yaşam biçimini ve geleceği simgeleyen temek direklerdir. Değişen iktidarlara göre şekillendirilemez! Süreklilik ister. Ülkenin kuruluş amaçlarına, geleceğini yönlendiren rotalardır!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduktan sonraki süreçte; alfabemizle başlatılan, Köy Enstitülerinde, yaparak-yaşayarak sistemleriyle bugün bile örnek alınan, Cumhuriyet kavramına uygun olarak toplumsal yaşam biçiminde çağdaşlaşma yoluna girilen, 1968 PROGRAMI adı ile hazırlanan rehber programla fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştiren EĞİTİM PROGRAMI ne yazık ki “Küçük Amerika” olma hayaliyle her gelen iktidarın kişisel hedeflerine uygun olarak değiştirildi ve değiştirilmekte…

                Ne zaman Milli Eğitim ya da Sağlık alanlarında bir değişiklik olduğu ya da olacağı seslendirilse altından mutlaka kişisel çıkarlar çıkmaktadır…

                Öncelikle “Türkiye yüzyılı Maarif Modeli” adı bile aslında her şeyi açıklamaya yetmektedir.   1) Türkiye Cumhuriyeti 100 yılı geride bıraktı. İkinci yüzyıla geçti,

                2) “Maarif” değil Milli Eğitim…

Şimdi;

Şurası doğru; Çağ değişiyor, İletişim alanında akla hayale gelmeyecek biçimde değişimler ve gelişmeler oluyor. Bilgiye ulaşmak kolaylaştı… (Her ne kadar her yazılan, gösterile doğru değilse de…)

“Eğitim” İnsana şekil veren, bilinç kazandıran, toplumu, çağı yakalamak ve hatta daha ileriye götürmek üzere uygulanan ve sürdürülmeye çalışılan bir temeldir, esastır…

Oysa açıklanan programda;

Toplum kültürümüz,

Tarih gerçekliğimiz,

Köy Enstitüleri örneğimiz,

Gelecek amaçlarımız,

“Atatürkçü Düşünce,” öznesi YOK!

Biz yaştakiler anımsar;

Üst sınıf öğrencilerin (Kardeşlerimiz de olur,) kitaplarını alır ve kullanırdık. Şimdilerde olduğu gibi her yıl kitap değişmezdi,

Defterlerimizin arta kalan sayfalarını, yeni sınıfımızda kullanırdık,

Ülkemizi tanımamız için çizdiğimiz DİLSİZ haritaları öğretmenlerimizin soruları ile doldururduk, (Öğretmenimizin adını verdiği ilin-gölün-akarsuyun vb. yerini o haritada gösterebilirdik.)

Çarpım tablosunu ilkokul ikinci sınıftan itibaren ezberlemiş olurduk, (Şimdilerde lise öğrencileri çarpma yapamıyorlar ve telefonla hesaplamaya gidiyorlar. Suçlu çocuk mu eğitim sistemi mi?))

Okullar, DEVLET OKULLARI idi, zorunlu ve parasızdı. (İlkokul zorunlu – parasız ve diğer aşamalar da parasızdı))

Öğretmenler, ÖĞRETMEN OKULU mezunu olurlardı, (Eğitim Fakülteleri yanlış değil ancak, sonuçları ya işsizlik ya da sınavlar olmakta...) Yeni nesli yaratacak öğretmenler neden görevlendirilmiyor?

ÇEDES ya da “Toplumsal çalışma” adlarıyla toplumu DİN ile sömürmeye çalışmak değildir,

“Yeni” programlar değil gereksinimimiz, toplumumuzun tarihine, Millet oluşuna, Cumhuriyeti korumakla görevlendirilen anlayışla, devler tarafından eğitilerek-öğretilerek kazandırılan nesillere gereksinimimiz var.

Oyalamalardan vazgeçelim…

Laf-ı güzaf olmaktan çıkalım…

Anlamak istemedikçe gerilemeye devam edeceğiz ne yazık ki…