Soli, Pompeipolis… Yapacak ne kaldı ki?*

Festival manyağı mı olduk, nedir?

Büyükşehir Belediyesinin isim bulmakta zorlandığı festivali… Türk müziği festivali…

Klasik batı müziği sevenlere hitap eden Mersin Uluslararası Müzik Festivali…

Turunçgil festivali, Gül festivali, şimdi de Mezitli Belediyesinin yapmaya hazırlandığı Güneş festivali…

Evet, yanlış duymadınız, Mersin Makine Mühendisleri Odası ve Mezitli Belediyesi ortaklaşa bir etkinlik düzenlemiş ve isim olarak Güneş festivali’ ni uygun bulmuşlar.

Kendilerine göre bir gerekçe de bulmuşlar: “21 Haziran Dünya Güneş Günü” imiş ve bu durumda “binlerce yıldır güneşin doğuşuna tanıklık eden Soli Pompeipolis Antik Liman Kenti” olarak bunu festival biçiminde kutlamayı düşünmüşler.

Yabancı kaynaklara baktım, 21 Haziranın dünya güneş günü olduğuna dair evrensel bir saptama görmedim. Umarım ben yanılıyorum. Hem ne fark eder? Festival düzenlemek, eğlenmek, eğlendirmek için mutlaka bir gerekçe bulmak mı lazım? Kaldı ki, 21 Haziran gerçekten kuzey yarım kürenin güneşe en fazla döndüğü, güneşin dünyayı en uzun süreyle aydınlattığı gündür.

Keşke Mersin’den dünyayı böyle bir marka buluşla selamlasak.

Ama işin beni ilgilendiren yanı bu değil. Etkinlik kapsamında bir konferansa da yer verilmiş:

Önce Remzi Yağcı konuşacak ve bilgi verecek Soli Pompeipolis kazıları hakkında…

Ardından bir Mimar “yapacak her şey bitmeden” başlıklı bir sunum yapacak.

Beni Remzi Yağcı’ nın seçtiği konudan çok, bu “yapacak her şey bitmeden” başlığıyla başka dünyalara alıp götüren başlıklı mevzuu etkiledi…

Başlık gerçekten çarpıcı ama insan sormadan da edemiyor: Pompeipolis’ te gerçekten yapacak herhangi bir şey kaldı mı?…

İliği bile kurutulan Antik Kentten geriye kurtarılacak ne bırakıldı ki?

10 yıl önce Nuri Hocaoğlu, 4 bin yıllık porselen mezarlığının üzerine arıtma tesisi kondurmaya hazırlandığı gün “son söz tükenmişti” zaten. Yapımına karşı çıktığımız, yazılarımızı şikayet kabul eden bir takım kurumların müdahalesiyle durdurulma aşamasına gelen o ‘b.. çukuruna’ karşı mücadelemizi izleyen bir ‘önemli’ Belediye Başkanı eleştirilerimizi anlamamış ve bir sohbette inanılması hayli güç o soruyu sormuştu bana: “Bin yıldır zaten çöp alanıymış, üzerine arıtma yapılmasında ne mahzur var?”

Şaka gibi ama, gerçekten samimi olduğu sorusuyla adam o binlerce yıllık tarihin aynası porselen kırıklarını, Belediyesinin toplattığı çöplerin içindeki çanak, çömlekle aynı sanıyordu…

Sahi, Pompeipolis’ ten geriye ne bıraktık ki, şimdi kalkıp “yapılacak her şey bitmeden” gibi dramatik söyleşiler düzenliyoruz.

2200 yıl önce Aratos’ a beşik olmuş topraklardan, antik limandan, limana uzanan dünyada eşi zor bulunur o sütunlu yoldan geriye ne kaldı ki?

Doymak bilmez hırsla her yıl biraz daha, biraz daha, çaktırmadan ve acımasızca geriye kalan alanları inşaata açmadık mı?

Eskilerinin Allah taksiratını affetsin, şu son 20 yılda Mezitli’ yi nice vaatlerle yöneteceğim iddiasıyla gelenlere ve yaptıklarına bir bakın…

“İşgal kuvvetleri gelse bu hoyratlıkta katleder miydi?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim.

Yıllar, yıllar önce henüz böyle tüketilmemiş, mahvedilmemişken asfaltın uğramadığı Viranşehir’in portakal kokan toprak yollarında dolaşıyordum arabamla. Bir bahçenin önündeki çeşmede irkilerek durdum. Bahçe kapısını muhteşem bir Mermer sütun başlığı süslüyordu. Adam, Pompeipolis limanına uzanan yolun iki tarafında yer alan sütunlardan birini söküp bahçesine götürmüştü. “O mu çok cesurdu, biz mi duyarsızdık” sorusunun zor yanıtı beynimi uzun zaman meşgul edip durmuştu.

Beni isyanlara sevk eden o olayın bin beterine tanıklık edeceğimi nereden bilebilirdim ki? Ama oldu. Antalya’ nın Konyaaltı plajına, Alanya sahilini katlayacak güzellik ve zenginliğe sahip Mezitli sahili parsel parsel katledildi.

Bırakın denize girecek yeri, nefes alacak koridor kalmamacasına en son metresine kadar her alan yapsatçıların gökdelenlerine peşkeş çekildi.

Hukukçu kimliği, çevreye duyarlılığı, dürüstlüğüyle umudum son yeni Mezitli Belediye Başkanı dostum Uğur Yıldırım idi. Geçen 18 ay içinde ne değişti diye soranlara yanıtını vereyim.

Artık dokunulmaz sandığım, bırakın sit alanını, kazıların gerçekleştiği bölgenin neredeyse içinde bile inşaatların başladığını görünce, ilk karşılaşmamızda isyanımı ve biraz da sitemlerimi dile getirdim.

Çaresizlik içinde ellerini iki yana açtı naiflik sembolü Yıldırım: “Adamlar Anıtlar Kurulundan gidip belge alıyor ve kapıya dayanıyorlar, ne yapabilirim?”

Belediye Başkanı, çaresizlik içinde vatandaştan medet umuyordu, anlayacağınız…

Çözümü de, formülü de kendisinin bulması gerektiğini söylerken, tıkandığımı hissettim…

Şimdi kalkmışız, mimar çağırıp “yapacak her şey bitmeden” diye konuşturacak sonra da yangından kurtarılacak eşya misali tartışacağız uzun uzun…

Sanki “yapacak şey kalmış” gibi…

Sanki koruyacağımız bir alanı bırakmışız gibi…

Gidin 100 bin nüfuslu Mezitli’ de bir anket yapın ve sorun insanlara “Aratos’ u tanıyor musunuz?” diye.

10 kişiyi aşar mı? Sanmam…

Festival, Güneş günü, “yapacak her şey bitmeden” söyleşileri…

“Ba’de harab El-Basra (Basra harab olduktan sonra)” klasikleri anlayacağınız.

Öldürdüğü maktulün başında ağlayan katillerden farkımız yok.

Pompeipolis’i tartışacak, “yapacak her bitmeden” kaldıysa ‘kalanları’ konuşacakmışız…

Ellerinde son nefesimizi verdiğimiz bu yüksek tartışmacıları, kurtarırken öldürenleri boş verin.

Vaktiniz varsa eğer, o festivalin en olumlu etkinliği Moğollar’ ı dinlemeye gidin.

Mezitli Belediyesi ile yaşıt, yüreği genç adamlara bir kez daha kulak verin, bağrınıza basın…

Onlar o ünlü “Bir şey yapmalı” şarkısını haykırırken belki başınızı öne eğer ve düşünürsünüz:

Evet, “Bir şey yapmalı” da, o 4 bin yıllık tarih katledilirken, o gözlerimizin önünde işlenen cinayetlere karşı ne yaptık?, ne yaptınız?